Reza Zarrab olayının da, PKK-PYD'nin silahlandırılmasının da tek amacı var: Türkiye'yi zora sokmak. İşin komplo denecek tarafı artık kalmadı. İster İsrail güdümlü Pentagon-CIA ortak yapımı deyin ister Trump'lı ABD'nin bir projesi, sonuç değişmiyor. ABD açık açık Türkiye'yi itibarsızlaştırarak, ekonomisini çökerterek teslim almak istiyor.
Norveç'te yapılan son NATO tatbikatına bakın. Atatürk ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı "düşman" gösterme pervasızlığını bile göze aldılar. Bu, Türkiye'yi kuşatmanın ABD içindeki bir kliğin ötesinde bir NATO projesi olduğunu gösteriyor. Soğuk Savaş'ta Avrupa'yı içeriden kuşatan "Gladyo" bu kez Türkiye için harekete geçmiş durumda.
Daha şimdiden Zarrab davasında yaşanan bilinmezlikler, sızdırılan haberler kirli bir algı operasyonunun başladığının ve giderek derinleşeceğinin işareti. Ona paralel belki Mike Flynn'le ilişkili dava da devreye sokulacak. Türkiye içinde bunu bir siyaset aracı olarak kullanan muhalefet partileri olduğunu bildikleri için de, iç siyasete uygun malzemeler üretiliyor. Muhalefet de hazır zaten. Hâlâ "Yolsuzluk yargılamaları yapılsaydı ABD bunları yapamazdı" diyen, hâlâ "Ambargoyla ilgili BM kararı"ndan söz eden Mustafa Balbay, Aytuğ Atıcı gibi çok sayıda CHP'li var. Ortada bir yolsuzluk davası yok ama CHP'liler bile bile bunun üzerinden siyaset yapıyor. Oysa hedef belli; Türkiye... Bu da hepimizi ilgilendiriyor.
Kirli operasyonun ikinci ayağında ise PKK ve PYD var. Önce Zarrab'la Türkiye itibarsızlaştırılacak sonra da devreye PKK ve PYD sokulacak. ABD bunun için uzun zamandır hazırlanıyor. DEAŞ gerekçisiyle PYD'ye yani PKK'ya 80 bin kişilik bir silah güç oluşturdu. En modern silahlarla donattı. O bölgede şu anda 6 ABD üssü var.
Peki, bütün bu hazırlık kime karşı? DEAŞ mı? DEAŞ yalanı Rakka'da çöktü. Rakka'da DEAŞ'lı teröristlerin nasıl dünyanın dört bir yanına salındığını gördük. Bunlar da ileride farklı ülkeleri tehdit için kullanılacak. Bu bir proje, daha öncesi var ama 2013'ten sonra uygulamaya geçildi. Kobani'ye Batı medyasında boşuna güzellemeler yapılmadı. Sadece şunu hatırlatalım yeter: ABD desteğiyle Marie Claire dergisinde bile kadınlar üzerinden bir halkla ilişkiler kampanyası yürütüldü.
Şimdi o gücün Türkiye'nin karşısına çıkartılması hesapları yapılıyor. Peki, kimlerden oluşuyor bu güç? Tabii ki Kürtlerden... Gazeteci-Akademisyen Bora Bayraktar mücerret.com'daki "Rakka düştü kel göründü" başlıkla yazısında şöyle diyor: "18 yaşını doldurmadığı her halinden belli yüzlerce Kürt çocuğu zorla silah altına alınarak tarihin gördüğü en kanlı terör örgütünün önüne atıldı."
Amaç çok açık değil mi? Türkiye'yi durdurmak için Türk-Kürt çatışması çıkartmak. Bunun ilk denemesini 6-8 Ekim vandalizmi ve çukur siyasetiyle yaptılar ama Kürt halkı destek vermeyince geri çekildiler. Şimdi bir kez daha saldırmayı deneyecekler.
Bu noktada belki de Rakka'daki son olayın bir fırsat olabileceği öngörülüyor. Gazeteci Bayraktar önce şu çelişkilere dikkat çekiyor: "ABD'nin DEAŞ'a yol vermesi, PKK ile ilişkisinin açıkça ortaya çıkması mevcut politikanın devamını güçleştiriyor. İngilizlerin durumu gündeme getirmesi de ABD ile müttefikleri arasındaki çatlağa işaret ediyor." Sonra da DEAŞ'a göz yuman Amerikalı Brett McGurk, Joseph Votel gibi bölgede yetkili isimlerin hukuksal bir soruşturma ile karşı karşıya kalma olasılığından söz ediyor ve ekliyor:
"ABD'nin Suriye'de bu şekilde devam etmesinin giderek zorlaştığı, meşruiyet zeminini yitirdiği çok açık..."