Geçtiğimiz hafta sonu HDP'nin de kongresi vardı. Derin bir kırılmanın eşiğinde olan HDP'nin bu kongresinden yeni bir siyasi yolculuk çıkmayacağı ve sadece milletvekilliği düşen eş genel başkan Figen Yüksekdağ'ın yerine birinin seçileceği belliydi.
O da seçildi... Yeni eş genel başkan Serpil Kemalbay oldu. Ancak HDP kongresi sadece bu seçimden ibaret değildi. Merak edilen çok soru vardı ve o soruların cevapları bir biçimde yeni dönemin de nasıl seyredeceğinin işaretiydi. Çünkü özellikle Kandil'in 20 Temmuz 2015'te başlattığı, HDP'nin de açık açık destek verdiği kanlı "halk savaşı" bölgede derin bir yara açtı. O andan itibaren halka "sorunları sadece siyasetle çözeceğiz" sözü veren HDP de irtifa kaybetmeye başladı. Bu da kaçınılmaz olarak İmralı-Kandil ve HDP hattında derin çatlağın ve sert bir hesaplaşmanın başlangıcı oldu.
Bir süredir de bu hesaplaşmanın sinyalleri veriliyor. Birbiriyle ilişkili iki süreç yaşanıyor. Bir yanda HDP içinde 7 Haziran 2015'te 80 milletvekiline sahip olup elde tutamamanın hesaplaşması yaşanırken, öte yanda CHP'li Tuncay Özkan'ın cezaevinde Selahattin Demirtaş görüşmesiyle başlayan CHP'nin "Kürt ayağı"nı oluşturma çabası var.
Özkan, Twitter hesabından Demirtaş'la ilgili şu açıklamayı yapmıştı: "Türkiye'nin birliği, bütünlüğü için... Adalet, özgürlük, barış için müthiş düşünceleri var. İlk duruşmasından itibaren söyleyecekleri çok önemli..."
Demirtaş da duruşmada olmasa da HDP kongresine gönderdiği mesajda bu ilişkiye sıcak baktığının ilk ipuçlarını verdi: "Cumhuriyet'in demokratik değerlerine sahip çıkmak, eksiklerini gidererek, yanlışlarını düzelterek, Cumhuriyet'i demokratikleştirerek mümkün olur. Ortak vatanda birlikte, eşit ve kardeşçe yaşamak için, demokrasisi güçlü bir Cumhuriyet'in onurlu eşit yurttaşları olarak korkmadan, birbirimize dostlukla sarılabilmek için hepinizi cesarete davet ediyorum."
Bu çıkış, hem HDP içine hem de CHP'ye ve çevresine verilen güçlü bir mesajdı. Bunun siyaset kulislerinde nasıl okunduğuna gelince... Bu çıkışın, özellikle HDP içinde derin sarsıntı yarattığı çok açık. İşin bamteli de asıl burasıydı.
Çünkü bu çıkış bir süredir beklenen, İmralı-Kandil ve HDP hattında yaşanacak kopuşla örtüşüyordu. Önce kulislerde Demirtaş'ın 7 Haziran'daki başarısını Çukur siyasetiyle "hiç"leyen Kandil'e karşı bir duruş geliştirildi. Şimdi buna İmralı, yani Öcalan da katıldı. Görünürde hâlâ Öcalan'ı sahiplenen "utangaç" bir yaklaşım sergilense de el altından, "Bu iş Öcalan'la da olmuyor" tezi yüksek sesle seslendirilmeye başlandı.
Bu tez, aslında daha önce yazdığım CHP'lilerin beklentisini de karşılıyor. Ne diyordu CHP'liler; "HDP, teröre karşı çıkmadığı, PKK ile arasına mesafe koymadığı sürece birlikte olamayız. Demirtaş'ın söylediklerini bekleyelim, Kandil'e meydan okuyabilir."
Tam da bu nedenle CHP ve HDP içinde ağırlıkla Demirtaş'ın sadece Kandil'le değil, Öcalan'la da bağı koparmaya hazırlandığı konuşuluyor.
Nereden nereye... Geçmişte daha bölgesel düzeyde "Öcalan mı Barzani mi?" tartışması sürerken, bugün bunun yerini "Öcalan mı Demirtaş mı?" tercihi almış durumda. HDP cenahında yeni bir siyasi sürecin ilk işaretleri bunlar, bunu izlemeye devam edeceğiz. Yarın da, "Küresel güç merkezleri bu işin neresinde? PKK'nın silahı bırakma ihtimali HDP içindeki sivil hareketlenmeyi nasıl etkiler ve bölge halkı hangi siyasi aktöre sıcak bakıyor?" sorularının cevabını arayacağız.