AK Parti'de müthiş bir heyecan yaşanıyor. Heyecanın nedeni Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 3.
Olağanüstü Kongre'yle AK Parti'ye dönmesi.
Bu dönüşün sıradan bir dönüş olmadığı, birkaç açıdan yeni bir milat olacağı konuşuluyor.
Birincisi siyasal tarihimiz açısından neredeyse 30 yıla yaklaşan ve Özal'dan Demirel'e uzanan siyasi aktörlerin hayal edip de gerçekleştiremedikleri "partili cumhurbaşkanlığı" ilk kez bu kongrede hayata geçecek. İkincisi, bu buluşmayla vesayet sisteminin bir dayatması olan "devlet - siyaset ayrışması" ortadan kalkacak, gücünü milletten alan siyasetle devlet ilk kez buluşacak.
Bu iki adım doğal olarak siyasetin eskisinden farklı yapılacağını gösteriyor ve beklentileri artırıyor.
Aslında sadece AK Parti değil, diğer tüm partiler bu değişim dalgasından payına düşeni alacak ve onun gereğini yapacaklar. Bunu ilk yapan da AK Parti olduğu için, nasıl ve ne yapacağı merak ve dikkatle izleniyor.
AK Parti bu değişimi yaparken, iki önemli ölçüden hareket ediyor: 15 Temmuz direnişi ve 16 Nisan referandum sonuçları.
Kısaca halkın talepleri doğrultusunda AK Parti'nin hem kadrolarını hem de siyasetini yeniden dizayn etmesi bekleniyor.
Bunun ipuçları da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın merakla beklenen konuşmasında olacak. Denilenlere göre deyim yerindeyse yeni bir demokrasi manifestosu geliyor. Bu manifestoda, Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı siyasal, sosyal ayrışmayı, klasik deyimle "toplumsal kutuplaşmayı" gündemden kaldıracak hatta bazı güç odaklarının ezberini bozacak yeni bir siyaset dilinden söz ediliyor. Yeni siyasetin ipuçlarını o konuşmada göreceğiz.
ABD'nin son Suriye siyaseti, içerideki bu değişimi ne kadar etkiler bilinmez ama benzer bir değişimin dış politikaya yansıyacağı da kaçınılmaz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın özellikle AB'yi şaşırtması sürpriz olmayacak.
AK Parti 3. Olağanüstü Kongresi'nden sadece AK Partililer değil, toplumun büyük çoğunluğu önemli açılımlar ve siyasette yumuşama bekliyor. Bu da doğal olarak toplumda umut ve heyecanı artırıyor.