Cumhurbaşkanı Erdoğan 27 Aralık 2015'te eğitim ve kültürle ilgili çok çarpıcı bir tespit yapıyordu: "Türkiye'de geçtiğimiz 13 yılda her alanda tarihi bir dönüşüme, bir değişime hep birlikte şahit olduk. Altyapıda, sağlıkta, sosyal yardımlarda, sanayide, ticarette, turizmde ve daha pek çok alanda ülke olarak çok önemli mesafeler kat ettik. Ancak bu süreçte iki alanda, eğitim ve kültürde arzu ettiğimiz, hayal ettiğimiz, hedeflediğimiz ilerlemeyi kaydedemediğimizi üzüntüyle ifade etmek istiyorum..."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın üzüntüyle ifade ettiği şey, aslında bir ülkenin bağımsızlığı ve varoluşuyla ilgili. Türkiye'de son 14 yılda sessiz devrimlere imza atılması bu iki alanda başarısız kalındığı gerçeğini değiştirmiyor. Bu yüzden yeni bir başlangıca ihtiyaç var. Çünkü Türkiye'nin kendi tarihsel kodlarıyla barışık bir eğitim ve kültür politikası yok. Daha doğrusu, bize ait olmayan tek tipçi, Batıcı bir eğitim ve kültür politikasıyla bugünlere gelindi. Bu da ortaya dünyayla yarışamayan bir eğitim sistemi ve bir sanat -kültür dünyası çıkardı.
Sonuç olarak her iki alanda da dünyanın gelişmiş demokratik ülkeleriyle kıyaslandığında yerlerde sürünen bir görüntü var. Türkiye bu haliyle ne demokrasisini derinleştirebilir, ne de 2023 hedeflerini gerçekleştirebilirdi.
İşte bu gerçek, geç de olsa fark edildi ve hükümet harekete geçti. Birkaç gün önce Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal'la birlikte Türkiye'nin yeni kültür politikasını açıkladı. Bu her açıdan yeni bir durumdu. İlk kez hükümet programından ayrı olarak bir kültür politikası belirleniyordu.
Bu da masa başında değil, hayatın içinde yapılıyordu. Çünkü Kültür Bakanı Ünal, aylardır farklı sivil toplum örgütleriyle bir araya geliyor ve yeni kültür politikasının nasıl olması gerektiğini tartışıyordu. Şimdi ortaya çıkan metin, bu çok yönlü çalışmanın ürünü.
Bakan Ünal'ın ipuçlarını verdiği yeni kültür politikasının temelini, tarihiyle kavga etmeyen ama aynı zamanda evrensel değerlerle de buluşan bir yaklaşım oluşturuyordu. Bir medeniyet projesi olarak ele alınan kültürel kalkınma modeli iki temel üzerine oturuyordu: Şehir ve yerellik.
Yeni kültür politikaları şehirlerin tarihi kimlikleri ve yerel değerler üzerinde yükselecek. Ama sadece bundan ibaret değil, çok önemli köşe taşları var. Birkaçını sıralayayım:
"Toplumsal varoluşumuzdan bu yana biriktirdiğimiz kültürel değerlerimizin gençlerimize kazandırılması; vatandaşların kültüre erişimi ve katılımının özendirilmesi; şehirlerin kadim dokularının ihya edilmesi; şehirlerin kültür sanat üreten merkezler haline gelmesine yönelik yatırımlara ağırlık verilmesi; yerel üretimin ve kültürel girişimlerin desteklenmesi ve kültür ürün ve hizmetlerinin dağıtım imkânlarının geliştirilmesi; kültür sponsorluğu sisteminin geliştirilmesi."
Bu politikalar ister istemez devleti sanat kültür üreten değil, yol açıcı, destek olucu bir noktaya taşıyor. Burada üzerinde durulması gereken en önemli şey, bu politikaların hayata geçirilmesi. Hükümetlerin politika üretmesi elbette önemli ama onun kadar önemli olan şey o politikayı kimin hayata geçireceği... Bu açıdan Bakan Ünal'ın bu göreve gelmesi Türkiye için bir şans. Tabii başta bakanlık kadroları olmak üzere, sanat ve kültürle ilgili tüm kadroların da yeni döneme uyumlu hale getirilmesi gerekiyor.
İlk kez Türkiye'ye özgü bir kültür politikasının devreye girişini heyecanla takip edeceğim.