Suriye'de küresel ve bölgesel güçlerin vekaleten yürüttüğü savaş, artık açıktan yapılmaya başladı. Bütün güçler orada. İran bizzat kendi askeri ve Lübnan Hizbullahı'yla; Rusya yine askeri ve uçaklarıyla; ABD uçaklarıyla; Suudi Arabistan ve Katar ise el altından destekledikleri örgütlerle orada.
Orada olan bir diğer güç ise, İran, Rusya ve ABD'nin açık destek verdiği PYD- PKK hattı. Bir de, Suriye ile 900 km sınırı olan 2 milyonu aşkın mülteciye ev sahipliği yapan, içeride ÖSO ve Türkmenlere destek veren ve Esed gitmeden Suriye'ye huzur gelmeyeceğini söyleyen Türkiye var.
İlginçtir bütün bu güçlerin ortak düşmanı ise DAEŞ. Ancak burada da ilginç bir nokta var: DAEŞ'le Esed'i eşitleyen ve birbirini besleyen iki yapı olduğunu söyleyen tek ülke de Türkiye. Tam da bu nedenle durum giderek ilginç bir hal almaya başladı. Türkiye dışında orada var olan hiçbir güç, DAEŞ'in gerçekten yok edilmesini istemiyor. Çünkü Türkiye'ye göre DAEŞ'i ortaya çıkartan Esed'in zalimliği. Sadece şunu hatırlatmak bile bu gerçeği anlatmaya yetiyor: 2012'den sonra Esed, Suriye'deki azılı katil mahkûmları, Maliki ise Irak'taki cezaevlerinde bulunan onlarca Saddam yanlısı mahkûmu serbest bıraktı. DAEŞ'in temeli de böyle atıldı. Ve DAEŞ bir aparat olarak kullanılmaya başlandı. Bu küresel aklın bir stratejisiydi ve daha çok onların işine geldi.
Şimdi devreye aynı gerekçelerle Rusya da girdi. İç savaşın bir tarafı olarak devreye girerken, asıl hedefinin DAEŞ olduğunu söyledi. Ama öyle olmadığı belliydi ve şimdi daha net ortaya çıktı. Rusya'nın derdi DAEŞ falan değil; derdi Türkmenlerin bulunduğu alanı insansızlaştırmak, Esed'e alan açmak ve ömrünü uzatmak.
Bu arada, klasik "masada güçlü olmak" numarasıyla Türkiye'ye gözdağı vermeyi de ihmal etmedi. Bunu da herkesin gözünün içine bakarak ve yalan söyleyerek yaptı, halen de yapıyor. Çünkü biliyor ki, dünya kamuoyunda DAEŞ'e karşı savaşmak doğal bir meşruiyet kazandırıyor. Ama bir yere kadar sürdürülebilir. Şimdi daha fazla sürdürülemeyeceği bir noktadayız.
Birkaç gün önce, ABD Savunma Bakanı Ashton Carter'ın ABD'li Senatör Lindsey Graham'a cevabını yazdım. Bakan Carter'ın cevabı çok netti: "Rusya İŞİD ile savaşmıyor efendim."
Bu gerçeği herkes bildiği halde göz yumuyor. Çünkü Suriye'de farklı bir oyun oynanıyor. Bunu da oradaki bütün aktörler biliyor ama ne yazık ki bizdeki muhalefet ve medya bu gerçeği görmüyor ya da görmek istemiyor.
Süreci dikkatli izleyenler biliyor; DAEŞ ortaya çıktığı andan itibaren Esed'le savaşmıyor, İran ve Rusya'ya karşı da bir tepkisi yok. Ama Türkiye için aynı şey söylenemez. Hem DAEŞ, hem Esed hatta DAEŞ'le savaştığını söyleyen PYD bile en büyük zararı Türkiye'ye verdi.
Bu işte bir bit yeniği yok mu? Gördüğüm kadarıyla küresel güçler, bazı bölgesel güçleri de yanlarına alarak Türkiye'nin bölgeyi etkileme gücünü kırmanın aracı olarak DAEŞ'i kullanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söylediği de tam da bu: "Kusura bakmayın, DAİŞ'le mücadele filan ettiğiniz yok. Siz, sadece Lazkiye'nin kuzeyini boşaltmak için rejimle el ele oradaki maalesef Türkmen kardeşlerimizi, Suriye vatandaşlarını öldürüyorsunuz."
Kısaca küresel güçler, DAEŞ'le hem bölgeyi yeniden planlıyorlar hem de yeni bir denge kuruyorlar. Türkiye, son çıkışıyla işte bu tezgâha itiraz etti. Hikâyenin özeti bu.