Musul'da rehin alınan 46 vatandaşımızın kurtarılması Türkiye'de bayram sevinci yarattı. Önemli olan sonuçtu ve o sonuç tek bir kişinin burnu kanamadan elde edildi.
Aralarında bebeklerin de olduğu üçü Iraklı toplam 49 kişiyi, sadece bölgenin değil dünyanın görüp görebileceği en vahşi örgütün elinden almak, sıradan bir ülkenin başaracağı şey değil.
Her an her şeyi yapabilecek bir örgütten ve her an her şeyin olabileceği bir coğrafyadan söz ediyoruz.
Bu başarıda kuşkusuz Türkiye'nin AK Parti döneminde savunduğu hatta "değerli yalnızlığa" itildiği ilkeli ve insani dış politikasının etkisi büyük.
Rehinelerin, askeri bir operasyon yapılmadan kurtarılması da bu siyasetin bir parçası.
O dış politika çok eleştirildi ama şimdi politikanın gerekleri yapılıyor. Başta ABD olmak üzere küresel güçler bu gerçeğin farkında.
Hatırlayın, küresel güçler, Maliki'nin Irak'ı Sünniler ve Kürtler için cehenneme çevirmesine ses çıkarmadı, Esad diktatörlüğünün Suriye'de 200 bini aşkın insanın katledilmesi karşısında sustu, Hatta kırmızı çizgilerini unuttu.
Sadece bununla da yetinmedi. Algı operasyonları yürüterek, Gezi'yle, 17-25 Aralık darbesi ve TIR operasyonlarıyla Türkiye'yi içe kapatıp, etki alanını daraltmak, bölge halkları nezdindeki itibarını azaltmak istedi.
Hedef, hem Ortadoğu'nun hem de İslam coğrafyasının diktatörlüklerden kurtulmak istemesinde ilham kaynağı olan ve tarihsel ortaklığı bulunan Türkiye'nin o bölgeden uzak tutulmasıydı.
Küresel güçler, bu ilişkinin güçlenmesiyle ivme kazanan Arap Baharı vari sivil çıkışların kendilerini dışlayacağını gördü.
Bundan rahatsız oldu. Bu yüzden, Mısır'da Sisi darbesine, Suriye'de Esad diktatörlüğüne, Irak'ta da Maliki iktidarına göz yumarak zaman kazandı.
Şimdi bakın, bir mühendislik ürünü olan IŞİD'in ortaya çıkmasıyla durum değişti. O güçler yeniden devreye girdi ve ilk giden Maliki oldu. Esad da gidecek.
Gitmezse IŞİD vari yapılar bitmez.
Bölge, 100 yıl sonra yeniden şekillenirken derin sarsıntıların yaşanması kaçınılmaz. Bu noktada küresel güçlerin günahı çok büyük... O güçler, Afganistan ve Irak'ta yaptıklarını yapmaya devam ederlerse sonuç değişmeyecek ve bölge kaostan kurtulmayacak.
İşte bu noktada isteseler de istemeseler de hem bölge ülkelerinin hem de küresel güçlerin Türkiye'ye ihtiyacı var.
Türkiye'nin, kendi Kürt sorunu için ürettiği "Çözüm süreci" ruhunun bölgeye taşınması gerekiyor. Ortadoğu'da, etnik ve dinsel kesimlerin siyasette rol almasını sağlayacak ve önlerini açacak yeni bir dönemin temelleri atılmadıkça onlarca operasyon da yapılsa sonuç değişmez.
Türkiye, BM'de ve bölgede bu duruşunu sürdürmeli ve siyasi çözümü öne çıkmalı.