Nihayet beklenen Halkların Demokrasi Partisi kongresi yapıldı ve Meclis'e 5'inci parti olarak girdi. Kimse BDP-HDP ayrımını tam olarak anlamadı ama yine de sol ve Kürt siyasi hareketi bu yeni buluşmayla hayli hareketlendi.
Bunda Öcalan'ın katkısı büyük. Bir anlamda 40 yıldır cephe, blok ve seçim ittifakı gibi çok sayıda birleşme modeli deneyip başaramayan sol, ilk kez Öcalan sayesinde bir araya geldi.
Parti yönetiminde solun her renginden isim var ama Türkiye toplumundaki karşılıkları sıkıntılı. HDP, tabanı büyük çoğunluğuyla Kürt, tavanı da büyük çoğunlukla eski sol aktörlerden oluşan bir parti.
Bu tablonun BDP içinde derin bir tartışma yarattığını daha önce yazdım. BDP içindeki sivildemokrat, Kürt siyasetçiler de, Altan Tan gibi muhafazakâr demokratlar da "marjinal sol"la buluşmanın "Türkiyelileşme"ye yetmeyeceğini söylüyor.
HDP kongresi de bunu çok net ortaya koyuyor. Kongredeki siyaset diliyle en başta Öcalan'ın siyaset dili çelişiyor.
Bir yanda eski solun "barikat" dili ve o dilin hâkim olduğu Gezi ruhu yüceltiliyor, öte yanda Öcalan'ın demokratik siyasete çağrısı alkışlanıyor. Bir yanda Kürt sorununu yaratan CHP ile ittifak seslendiriliyor öte yanda mevcut iktidarla çözüm süreci üzerinden siyasetle müzakere sürdürülüyor.
Bir anlamda çatışmacı "barikat" siyasetiyle, demokratik "müzakere" siyaseti karşı karşıya.
Özellikle barikat dili, ne çözüm sürecinin ruhuyla ne de Öcalan'ın 21 Mart Newroz konuşmasıyla örtüşüyor. BDP içindeki karşı çıkışın nedeni de bu.
Sol belki de tarihinde ilk kez 40 parça da olsa bir araya geliyor ama bu buluşmayla "çözüm kabiliyetini mi yoksa sorun çıkarma kabiliyetini mi?" devreye sokacak, göreceğiz.
Ama şimdiden "barikat" diliyle ipucunu verdiği için şunu söyleyebiliriz: Solun kitle siyasetine yönelmesi anlamlı görünse de eski alışkanlıklarını sürdürdüğü sürece bu solu, Kürt siyaseti ve tabanı da "marjinallik"ten kurtaramayacak görünüyor.