Siyaset arenasında sert bir "Türkiye nereye gidiyor?" tartışması sürse de Türkiye'nin ana rotası belli: "Sivilleşme" ve "normalleşme."
Askerlerin elini çektiği, sivillerin etkin olacağı yeni bir döneme doğru gidiyoruz.
Sivil bir anayasa ihtiyacı da bunu gösteriyor. Zaman alacak ama Türkiye, idari yapısından adalet sistemine, siyasi parti yapısından ordunun işlevine kadar baştan sonra yeniden kurgulanıyor ve yenileniyor.
Peki, Türkiye'nin iş ve ticaret dünyası bu konuda ne yapıyor, kendisini yeniliyor mu?
Bu alanda neler olup bittiğini anlamak için iş dünyasının örgütlerine bakmak yeterli. En başta da sanayi ve ticaret odalarına...
Türkiye'nin en dinamik ve parasal açıdan güçlü kesimleri bu örgütlerde temsil ediliyor. Ancak en yavaş değişen örgütler de bunlar.
Peki, ne yapar bu örgütler? İlk bakışta üyelerinin hakkını savunur görünüyor ama yakın tarihimiz tersi örneklerle dolu. Daha sivil daha özgürlükçü olması gereken sanayi ve ticaret odaları, ne yazık ki hep devletçi tavır sergilemiş toplumun yanında değil "kutsal devlet"in yanında olmuştur.
Parasal ve siyasal güçlerini de hep devletin hizmetine sunmuşlardır. Türkiye'de her ilin sanayi ve ticaret odası var. Sadece İstanbul Ticaret Odası'nın üye sayısı 250 bin. TOBB gibi TESK gibi güçlü tepe örgütlerinin sayısı ve gücü daha da fazla.
Odaların özellikle darbe dönemlerinde darbecilerin meşruiyet kazanmasında ciddi katkısı var. 28 Şubat sürecinde "5'li çete" olarak askerlere destek vermeleri en tipik olanıdır.
Bu yapıları nedeniyle "sivil toplum örgütü" sayılmaları ne yazık ki kimseyi şaşırtmadığı gibi tartışılmıyor da...
Odalar sadece bu yanıyla değil, işlevleri açısından da sivil toplum örgütü olmanın çok uzağında... Bu gerçeği bir süre önce Taşyapı'nın sahibi Emrullah Turanlı kamuoyunun gündemine taşımıştı.
Ben de geçen hafta kısaca yazdım. Ama bu devam etmeli...
Bu nedenle bir kez daha Turanlı ile konuştum.
Turanlı çok basit bir noktada yola çıkıyor ve önemli bir soruyu gündeme taşıyor:
"Ticaret odalarının tek kriteri var, sivil toplum örgütü olmak. Eğer bu odalar sivil toplum örgütü ise üyelik mecburi olmaz. Üyelik mecburi ise bunlar sivil toplum örgütü olmaz. Bu netleşmediği için ortaya rezillikler çıkıyor."
Turanlı bu tespiti yaptıktan sonra şöyle diyor: "Peki, bu odalar ne yapmalı? Bu ülkenin sanayicisini dünyayla entegre etmeli. Sempozyumlar, konferanslar, etkinlikler düzenlemeli. AB'li, ABD'li Asyalı ve Afrikalı işadamını bu ülkeye çağırmalı. Bizi de oralara götürmeli. Enerjisini Türkiye'nin ihracatını 1 trilyon dolara çıkartmaya harcamalı."
Elbette mevcut odalar da bu tür girişimlerde bulunuyor ama Turanlı'ya göre ticaret yapmaları bu girişimlerini gölgede bırakıyor: "Odalar asli işlerini yapmadığı için kalkıp üyelerine rakip oluyorlar.
Olacak şey değil. Dünyada eşi benzeri olmayacak bir rezillik bu...
Dünyanın hiçbir yerinde halktan toplanan paralarla ticaret olmaz. Eğer bunlar ticaret yapmaya meraklıysa buyursun kendi şirketlerini kursunlar.
Niye oda başkanı oluyorlar?"
Türkiye yeni bir toplumsal sözleşmeye doğru giderken TOBB, İTO ve ATO gibi büyük kuruluşların işlevleri de yeniden ele alınmalı ve gerçek sivil toplum örgütlerine dönüşmeliler.
Belki o zaman iş dünyasından daha çok "demokrasi ve özgürlük" sesleri yükselir.