28 Şubat post modern darbe soruşturması nedeniyle tutuklu bulunan Çevik Bir, geçtiğimiz hafta avukatları aracılığıyla ilginç bir suç duyurusunda bulundu.
"Suçun varlığında ısrarlı olunuyorsa eşit ve adil davranılmalı, Karadayı da soruşturma kapsamına alınmalıdır."
Balyoz darbe girişimi davasındaki toptancı yaklaşım dikkate alındığında pek de haksız sayılmaz. İlk bakışta dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın olup bitenlerden habersiz olması düşünülemez.
Ancak, Türkiye'nin darbe tarihi ne yazık ki bunun tersi örneklerle dolu. Çevik Bir bu örneklerin başında geliyor. O günleri bir hatırlayın. Bugün üstlerini "ihbar" eden Çevik Bir o günlerin en güçlü generali değil miydi?
Tanklarla balans ayarı yaptığı gibi, Batı Çalışma Grubu'yla da sivil toplumu, medyayı hizaya getiren, andıçlar düzenleyen, sürecin bir numaralı ismiydi.
Toplum olarak balık hafızalı olabiliriz ama o kadar da değil, neler yaşandığını az çok biliyoruz ve unutmadık.
Unutulmayacak iki olayı şimdi hatırlatmakta yarar var. Birincisi dönemin Kara Kuvvetler Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'na suikast iddiası...
O günlerde pek üstüne gidilmeyen bu iddia, Kasım 1997'de Kıbrıs'ta Toros-2 tatbikatında yaşandı. Tatbikatta seken bir kurşun Kıvrıkoğlu'nu sıyırarak arkasındaki Albay Vural Berktay'a isabet etti ve albay orada şehit oldu.
İddialara göre eğer, suikast başarılı olsaydı Kıvrıkoğlu gidecek, Çevik Bir'in önü açılacaktı.
Kaza olmadığını gösteren de çok sayıda şüpheli nokta vardı.
Kazayla sektiği söylenen silah Kanas tipi bir suikast silahıydı ve Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevli bir yüzbaşının elindeydi. O yüzbaşının daha sonra kaçtığı, hatta düşen Casa uçağında öldürüldüğü iddia edildi. Özel Kuvvetler'in Çevik Bir'e bağlı olması ve başında da bugün Ergenekon'dan tutuklu Engin Alan'ın bulunması ayrıca dikkat çekici...
Şimdi gelelim unutulmaması gereken ikinci olaya...
O günün Kara Kuvvetler Komutanı Hikmet Köksal'ı hatırlayan var mı? Olmaz çünkü 28 Şubat'ta şu üç isim daha etkiliydi:
Çevik Bir, Erol Özkasnak ve Deniz Kuvvetler Komutanı Güven Erkaya.
Tam da böyle olduğu için Çevik Bir havaya girip cumhurbaşkanı adayı olmaya kalktı. Peki, neden Genelkurmay Başkanı Karadayı değil de o kalktı? Kuşkusuz Karadayı da sürecin günahkârlarından biriydi ama görünen o ki önüne gelenleri imzalamak zorunda kaldı.
Benzer bir şey Hilmi Özkök döneminde de yaşandı. Özkök'e rağmen öteki komutanların darbe baskısı yaptığını "Darbe Günlükleri"nde gördük. Özkök direndiği için yalnız kaldı.
Türkiye'de kâğıt üzerinde yetkili olmak, her zaman etkili olmak anlamına gelmiyor. Kâğıt üzerinde başbakanlar da çok yetkili. Ama şu son döneme kadar, darbeciler başbakanları ya idam ettirip ya da şapkasını eline verip göndermedi mi?
Anlaşılan Çevik Bir, "Hilmi Özkök neden yok?" diyenler gibi soruşturmanın rotasından çıkmasını istiyor.
Darbeyi bizzat istemekle, darbe sürecinde bazı şeylere mecbur kalmak, bazen de emir komuta zincirinin gereğini yapmak siyaseten de, hukuken de aynı olmamalı.