Başbakan Erdoğan'ın dün Kürt siyasetinin simgesel aktörü Leyla Zana ile görüşmesi ne anlama geliyor?
Bu sadece Zana'nın "Başbakan güçlüdür bu sorunu çözer" sözüne karşılık bir jest mi yoksa mevcut siyasi aktörlerin çözümsüzlüğünün önünü açacak yeni bir hamle mi?
Görüşme sonrası yapılan açıklamaların satır araları ikinci şıkkın devrede olduğunu gösteriyor.
Umut verici bir durum...
Leyla Zana bir önceki açıklamasında AK Parti döneminde yapılan olumlulukları sıralarken can alıcı bir cümle kuruyordu.
"Ama dediğim gibi bu önemli adımlar gençlerin akan kanında boğulmamalı. Gençler hayatta kalmalı. Her gün cenazelerin kalktığı bir ortamda sorun çözülmez. Acı, geleceği ipotek altına alır..."
Bu bir kadının meydan okumasıdır. Zana, siyasetçi kimliğiyle hep bu meydan okumaları yaptı ve yapıyor.
90'lı yıllarda Kürt kimlikli bir kadın olarak, vesayet rejiminin sinir uçlarına dokundu. O dokunmalar sonucu Kürt meselesi Türkiye kamuoyuna mal oldu.
Şimdi benzer bir dokundurmayla Kürt siyaseti üzerindeki "vesayeti" sarsıyor ve sivil siyasetin önünü açıyor. Çünkü konuşan kişi ağır bedeller ödeyen kadın, Kürt bir siyasetçi Leyla Zana...
Seçimlerden sonra "ötekini anlamak" adına başörtüsüyle Meclis'e gitmek istediğini söyleyen, BDP'nin boykot kararına soğuk bakan, Ergenekon sürecine destek veren bir siyasetçi...
O bu çizgiyi sürdürürken, şu da bir gerçek ki, Oslo sürecini kesintiye uğratan Silvan saldırısından sonra "Halk savaşı başlatacağız" diyen PKKBDP çizgisi Öcalan'ın da devreden çıkmasıyla "yeni siyaset üretmede" deyim yerindeyse "yerinde" saymıştır.
İçeride ve dışarıda onca gelişme yaşanmasına rağmen Kürt siyasetinin pozisyonu bir yıl öncekinden farklı değil.
Bunu BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın çabaları da Murat Karayılan'ın çıkışları da değiştirmeye yetmedi.
Zana'nın ezberbozan çıkışı bu durağanlığa da bir çare. Dahası sivil siyasete dönmede, sancı yaşayan PKK'nın dönüşümü önündeki barikatları da kaldırıyor. Bir anlamda yeni bir siyasetin dizayn edilmesini zorluyor.
Hâlâ risk var ama bu ölümlere çare üretecek yeni bir sivil siyaset demek... Çünkü herkesin kabul ettiği bir şey var, eninde sonunda "barış" olacak.
Peki, barış olacaksa bu kadar büyük acıları hâlâ neden yaşıyoruz?
Bugün ortada bu soruyu kendisine soran siyasi bir irade, bir akıl olduğu biliniyor. Başbakan Erdoğan'a güven bunun göstergesi. Eksik olansa bu aklın cesaretlendirilmesi... Leyla Zana güçlü önyargıları olan kendi çevresini karşısına alarak, bu aklın cesaretlendirilmesine yönelik ilk adımı attı. Şimdi herkesin bu çıkışı desteklemesi gerekiyor.
Sanıyorum Başbakan Erdoğan-Zana buluşması bu aklı, bir adım daha ileri götürecek. Bugünlerde 3. Yargı Paketi'nin çıkması -zamanlaması tesadüf de olsa- bu süreci kalıcılaştıracak gibi görünüyor.
Çünkü yeni yargı paketi uzun tutukluluk sürelerini aşağı çekerek büyük bir rahatlama getirecek.
Böylece aralarında milletvekillerinin de bulunduğu Ergenekon ve KCK tutuklularının bir bölümü "tutuksuz yargılanmak" üzere serbest bırakılacak.
Bu arada Milli Güvenlik Kurulu'nun tarihinde ilk kez çözüme yönelik çabalara destek verileceğini deklare etmesini de unutmayalım.
Bu zeminde Zana'nın cesur çıkışı barış umudunu güçlendiriyor.