Önceki akşam Habertürk'ten Ece Üner'in Akşam Raporu programında CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak konuktu. Konu da CHP'nin çifte kurultayı... Öner, kurultayla ilgili önceki gün yazdığım yazıdan bir bölüm okuyarak şu soruyu sordu:
"Mahmut Övür yazısında Kılıçdaroğlu'nun, Sarıgül ve Gürsel Tekin'i de yanına alarak halkçı parti imajıyla bir çıkış yapılabileceğini söylüyor, ne diyorsunuz?
Bu soruya makul bir siyasetçi çok farklı cevaplar verebilir. Ama Erdoğan Toprak, çok yakışıksız bir cevap verdi.
"Bizde çok değerli insanlar var. Kimseye ihtiyacımız yok. Mahmut Övür'e bunu birileri yazdırmıştır..."
Bir siyasetçiye bu yakışıyor mu? Sadece bana değil, partiye katılacaklara da hakaret bu...
O cevabıyla bana siyasetteki yerini hatırlattı: "Abdurrahman Çelebi..."
Sanıyorum siyaset dilinin düzeysizleşmesinde son yıllarda siyasette sayıları giderek artan "Abdurrahman Çelebi"lerin rolü çok büyük.
Hem düşünce ve fikir özgürlüğünden söz edeceksiniz, hem parti içi yarıştan dem vuracaksınız, hem de farklılıklara tahammül göstermeyip iftira atacaksınız.
Siyaset hiç bu kadar aşağılara çekilmemişti.
O yazıda söylediğim şey aynen şuydu: "Tüm bu hesapları Kemal Kılıçdaroğlu isterse, 26 Şubat'taki tüzük kurultayında, yanına Sarıgül ve Tekin'i de alarak 'halkçı' imajını güçlendirip bozabilir de..." Bunda ne var? Hadi Sarıgül'ün gelmesini istemiyor olabilirsin. Peki, Gürsel Tekin'i de önermiştim, onu da mı istemiyorsun?
Ne diyeyim, bir siyasetçinin okuduğunu veya duyduğunu anlamamasından daha kötü ne olabilir. Kendine acımıyorsan bari CHP'ye acı. Tolstoy'un şu sözünü de hep hatırla: "Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez."
Bu halkın öngörüsüne hayranım. Kime iktidar vereceğini kime vermeyeceğini çok iyi biliyor.