Dersim dosyası açıldı ama hâlâ herkesin merak ettiği bir soru var: "Dersim'de neden bu kadar kanlı bir katliam yapıldı?"
Ağalık Seyitlik mi, yoksa Alevi veya Kürt kimliği mi?
Birkaç gün önce Ahmet Hakan'ın programında CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün etnik kimliğine ilişkin söyledikleri Dersim katliamının neden yaşandığına ışık tutuyor ve yaşanan toplumsal travmayı da açıklıyor.
Ahmet Hakan soruyor; Kürt müsünüz?
Hüseyin Aygün: Değilim... Ben kendimi Alevi olarak tanımlıyorum. İnsan olarak görüyorum. Ana dilim Zazaca... Dersimliler etnik bir tanım yapmazlar. Milli açıdan nötrdürler. Dersimlilerin ana dilleri Zazaca ve Kürtçedir. Kürtçe de Zazaca da konuşsanız Dersimliler kendilerine yalnızca Alevi derler...
Dersim'in Tuncelileşmesinin ne işe yaradığını bundan daha net ne anlatabilir.
Bütün bir Kürt toplumu benzer bir travma yaşadı ama Dersim çok daha kanlı bir katliamla ve propagandayla farklı bir kimlik sendromuna sürüklendi.
Bu rejimin bilinçli bir seçimiydi ve etkili de oldu.
Dersim sadece ilk raporun yazıldığı 1926 yılıyla katliamın noktalandığı 1938 arasından ibaret değil. Çok daha derin bir geçmişi, acı ve dehşet dolu bir dünü ve travmatik ve hüzünlü bir bugünü var.
Bu gerçeği en çarpıcı biçimde "Dersim '38'i hatırlamak" kitabında bulmak mümkün.
Bu kitap bir sözlü tarih çalışması... Yani "Toplumsal bellek, kuşaklararası aktarım ve algı"yı araştırıp, bize aktaran çok değerli bir çalışma. Bülent Bilmez, Gülay Kayacan ve Şükrü Aslan'ın hazırladıkları bu kitap, kısa bir tarih özeti ve Dersim olaylarını yaşayanların ve yaşamını kaybedenlerin yakınlarının anlatımına dayanıyor. Dersim olayının "Katliam mı yoksa isyan mı?" olduğunu merak edenlerin bu kitabı mutlaka okuması gerekiyor.
Raporlar ne anlatıyor?
Dersim meselesi aslında Osmanlı'nın merkezileşmesiyle başlıyor. 1850'den Koçgiri'ye, oradan Dersim'e uzanan bir hat var.
Son günlerde sık sık cumhuriyet döneminde Dersim raporlarından söz ediliyor. Aslında ilk raporlar Osmanlı döneminde hazırlandı. Biri 1903 diğeri 1906'da.
Cumhuriyet döneminin ilk raporu ise Başbakan Erdoğan'ın sözünü ettiği 1926'daki Hamdi Bey raporu...
Katliama kadar tam 11 Dersim raporu hazırlanıyor.
Peki, ne anlatıyor bu raporlar?
Ortak paydaları ne?
Kimi yumuşak kimi sert politikalar öneriyor olsa da hepsinin tek bir ortak noktası var:
"Dersim'in Kürt kimliğini asimile etmek..."
Ağalık, şeyhlik veya seyitlik iddiaları sadece gerekçe...
Daha önce de yazdım, İsmet İnönü'nün şu tespiti işin özeti:
"Az zamanda Erzincan'ın Kürt merkezi olmasıyla asıl korkunç Kürdistan'ın meydana gelmesinden ciddi olarak kaygılanmak yerindedir."
İlk raporda Hamdi Bey'in "Dersim çıbanbaşı" demesinin nedeni de bu...
Hüseyin Yayman'ın, "Türkiye'nin Kürt Sorunu Hafızası" kitabının ana ekseninde de bu konu var:
Yayman şöyle diyor:
"İlk dönem çalışmalarında en çok kullanılan terim Türkleştirmedir.
Bunun yanında özellikle Abidin Özmen ve Şükrü Kaya raporlarında 'asimilasyon' sözcüğünü açık biçimde kullanmakta ve 'bölgede yaşayan halkın Türklük şuuru içinde asimile edilmesi gerektiği' ileri sürülmektedir."
Bu gerçeği en çarpıcı biçimde dile getiren isim ise dönemin genelkurmay başkanı Fevzi Çakmak...
"Dersim okşanmakla kazanılmaz" sözünün sahibi Çakmak, Kürt siyasi hareketlerinin geçmişte çok savundukları "sömürge" tezini haklı çıkartacak önerisiyle "Türkleştirmenin" gerekliliğini bakın nasıl anlatıyor:
"Dersim'in yönetimi koloni (sömürge) yönetimi gibi ele alınmalı ve burada bir koloni yönetimi kurulmalı. Türk toplumu içinde Kürtlük eritilmeli, ondan sonra yavaş yavaş Türk hukuku uygulanmalıdır."
Bütün raporların ana mesajı bu... Bu raporlarda bölgenin Alevi kimliğiyle ilgili özel bir tespit ve önleme rastlamadım.
Peki, bugün neden o bölgede "Alevi" kimliği birincil kimlik durumunda?
"Alevi Kürtlerin" Kürtlüğünün unutturulmasında o dehşet verici katliamın etkisi yok mu?