Türkiye, küresel dünyada sözü dinlenir oldukça, içerideki sorumluluğu daha da artıyor. Bu yüzden sadece kendi istediği için değil dünyada söz sahibi olmanın getirdiği sorumlulukla "daha fazla demokrasi"yi hayata geçirmek ve adaletli olmak zorunda...
Bu gerçeği herkesin görmesi gerekiyor.
Özellikle de PKK-DTK ve BDP çevresinin... O çevre bu gerçekten hareket etse, 12 Haziran'da kazanılan seçim zaferi yükselen silahlı şiddetin gölgesinde kalmaz, çok daha etkili bir noktaya ulaşırdı.
Ama ne yazık ki Kandil devreye şiddeti ve şehirlerdeki terör eylemlerini sokarak Kürt hareketinin yakaladığı tarihi fırsatı değerlendiremedi.
Şimdi dikkatler, 1 Ekim'de BDP'nin Meclis'e gelip yemin edip etmemesine toplandı. BDP en azından bu fırsatı iyi değerlendirip, tıkanan siyasi görüşmelerin yolunu açabilir. "Hükümet bir adım atmalı" deniyordu önceki gün Başbakan Erdoğan ilk adımı attı: "Terörle mücadele siyasetle müzakere..."
Henüz içi dolmuş değil ama kamuoyuna umut veren bir mesajdı bu...
BDP'nin bu noktada nasıl bir rol üstleneceği önemli... Cesaretle devreye girmesi siyaset üretmekte tıkanan Kandil'i de rahatlatır. Aksi halde hem Türkiye'yi hem de Kandil'i kötü günler bekliyor.
Çünkü Kandil Türkiye'yi sıkıştırmak için şiddeti yükseltecek, Türkiye ise Kandil'i etkisiz kılmak için her yolu deneyecek.
Kanlı bir kapışma uzak bir ihtimal değil. Özellikle hükümet çevresinde "son bir hesaplaşma" olmadan yeni bir müzakereden söz etmenin doğru olmayacağı görüşü hâkim.
Aynı şey Kandil için de geçerli ki şiddeti neden yükselttiğini kimse çözemedi. Öyle olmasaydı Kürt siyasetinin genlerini iyi bilen deneyimli siyasetçi Şerafettin Elçi, "Müzakereler niye devam etmedi ben hâlâ hayret ediyorum" deme gereği duymazdı.
Tüm bunlar biraz da eski Türkiye'yi hatırlatıyor. Ama o eski Türkiye'nin içinden yeni bir Türkiye doğuyor. Şiddeti istemeyen bir Türkiye...
Kürt siyasi hareketi de ilk kez "Yeni Türkiye"nin bir parçası olarak Kürt toplumu içinde gelişen ve etkili olma ihtimali yüksek sivil bir çıkışla karşı karşıya...
Bir grup Kürt aydını sosyal medyada bir kampanya yürütüyor; "Benim için öldürme! Benim için ölme..."
Bu başlık altında yayınlanan metinde ironiyle şöyle deniyor:
"PKK vurdukça, siz gerillalar öldürdükçe ve öldükçe daha güzel bir yer oluyor Türkiye...
Siz karakollar basıp mayınlar döşedikçe demokratikleşiyor memleketimiz...
Mutlu günler vaat eden özerklik inşa oluyor, şarapneller ve kemikler üzerinde... Her ölüm, çatışma haberinde daha fazla Türk ikna oluyor.
İki dilli hayat daha bir tatlı görünüyor. Anadilde savunma hakkı veriliyor, tutuklular bir bir serbest bırakılıyor. Seçim barajı her yüz ölümde onda bir oranında düşüyor... Toplu mezarlar açılıyor, hakikat komisyonları kuruluyor. Devlet adına cinayet işleyen ne kadar eli kanlı adam varsa hesap veriyor.
Ahmet Türk'ün, Osman Baydemir'in Selahattin Demirtaş'ın sesi daha çok duyuluyor...
Akan her damla kanla Türklerle Kürtlerin kardeşlikleri, komşulukları perçinleniyor...
Bize cesetler, cesetler içinde bir ülke armağan ediyorsunuz..."
Aydınların girişimi, Güneydoğu'da sivil toplum örgütlerinin seslerini yükseltmesi, PKK'lı tutuklu ailelerinin "silahların susması" için devreye girmek istemesi, belki küçük adımlar ama yeni bir döneme girdiğimizin işareti...
Artık şiddet karşısında eskisinden daha güçlü bir sivil ses var.
Bu da Türkiye'nin şiddet sarmalından kurtulması için umut veriyor.