Başbakan Erdoğan'ın son açıklamalarından en çok tepki alanı hiç kuşkusuz içki içenlere ilişkin söylediği "Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar..." sözüydü.
İçen de içmeyen de bu yaklaşımdan rahatsız oldu. Başbakan Erdoğan da bunu gördü ve gönül almaya çalıştı:
"O andaki gerilimim olarak alınsın. İnsanım. Hatasız kul değilim ki..."
Siyaset adına sevindirici bir adım... İçki tartışmaları sırasında yazmayı düşündüm ama olmadı. Belki şimdi tam sırası... Çünkü Başbakan Erdoğan'ın içki meselesine bu kadar sert çıkmasıyla taban tabana zıt bir anısı var.
Hem de tam 22 yıl öncesine ait. Yıl 1989... Başbakan Erdoğan, o zaman Refah Partisi'nin İstanbul Beyoğlu Belediye Başkan adayı. SHP'nin güçlü olduğu bu ilçede Erdoğan farklı bir seçim stratejisiyle müthiş bir çalışma yürütür ve seçimi kıl payı kaybeder. Bu başarıda Roman vatandaşlarımızdan Hacıhüsrevli Kudret'in katkısı büyüktür.
Seçim sonrası Kudret bir kutlama düzenler. "Reis" Erdoğan'ı da davet eder. Bundan sonrasını Başbakan, Erdoğan, "Bir Liderin Doğuşu" kitabında şöyle anlatıyor:
"Bahçeye iki masa kurmuş, biri bizim için içkisiz, diğeri içkili. Bizim masanın ağırbaşlılığına karşılık Kudret'in masasında muhabbet almış başına gidiyor. Yerimden kalktım, 'Müsaade ederseniz ben sizin masanızda oturacağım' dedim Kudret'e.
Sohbetimizin bir yerinde, 'Başkanım' dedi Kudret: 'Bu içki niye haram? Ne demeye kerahetten sayılmış rakı?'
Ona içkiyi yasaklayan ayetlerden söz ettim. 'İçkiliyken namaza yaklaşmayın!' ayetine gelince, biraz kafası karıştı. 'Sarhoş kafayla namaza duran biri, sureyi okurken, misal: 'La A'budu' diyeceğine 'La'yı unutup yalnızca A'budu dese, mana değişir. Tamamen farklı bir şey söylemiş olur' diyerek durumu izah ettim.
"Anladım Başkan" dedi. "Lakin, yazık olmuş; ufak bir 'La'ya kurban gitmiş gül gibi rakımız..."