Seçim ve referandum gibi uzun aralarla başvurulan yöntemler dışında toplumun nabzını tutabileceğimiz tek yol, kamuoyu araştırmaları. Zaman zaman tartışmalı, hatta yönlendirmeli sonuçlarla da karşılaşsak, bilimsel yöntemlerle yapılan kamuoyu araştırmalarına ihtiyaç var.
Şimdi elimde geçen yılın aralık ayında Kadir Has Üniversitesi'nce yapılan geniş çaplı bir araştırma var: "Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması"...
Hayatı ve gündemi hızlı değişen bir ülkede yaşıyoruz. Hem olaylar hem de toplumun tavrı hızlı değişiyor. Bu noktadan bakınca belki de asıl üzerinde durulması gereken bu hız içinde neyin değişip neyin değişmediği.
Önceki gün çok sayıda gazeteciyle İstanbul Cibali'deki Kadir Has Üniversitesi'nin tarihi binasında düzenlenen toplantıya katıldım.
Öncelikle şunu söylemekte yarar var: Çok karmaşık sorunlara, her türlü kışkırtma ve gerilime rağmen Türkiye toplumu hâlâ sağduyulu tavrını sürdürüyor.
Alın ana dille eğitim konusunu...
Aydınlar ve siyasiler arasında bile gerilime yol açan bu konuda toplumun makul bir tavrı var.
Soru şu: Türkçe dışında bir dilde de eğitim yapılabilir mi?
Evet, diyenlerin oranı yüzde 37... Bu oran Türkiye'de yaşayan Kürtlerin oranından çok fazla. Türkiye toplumunun "ana dille eğitim"e bu oranda destek vermesi gerçekten önemli.
İkinci dikkat çekici nokta, toplumun dış politika konusunda takındığı tavır... Uzun süredir Türkiye'nin dış politikasında "eksen kayması" tartışılıyor.
Oysa Türkiye toplumu, Türkiye'nin Ortadoğu'da ve çevresinde yaşanan sorunlarda aktif rol almasının gereğine inanıyor.
Hem de yüzde 72.6 gibi önemli bir oranda...
Değişmeyenler açısından en çarpıcı sonucu ise AB konusunda görüyoruz. Türkiye toplumu içeriden ve AB'den gelen dışlayıcı ve ötekileştirici açıklamalara rağmen AB sevdasından vazgeçmiş değil.
Destekleyenlerin oranı hâlâ yüzde 54.7 seviyesinde...
Peki, bu desteği neden veriyor?
Siyasilerin dikkate alması gereken tavır burada saklı... İlk sırada ekonomi var ama onu sırasıyla "demokratikleşme, yaşam standardı ve insan hakları" gibi değerlerin izlemesi çok anlamlı.
Muhalefet sendromu
Şimdi gelelim Türkiye'nin "değişmeyenleri" arasında yer alan ikinci önemli konu, "muhalefet sendromu"na... Araştırmadan anlaşılan hâlâ toplumda iktidar umudu yaratacak bir muhalefet odağı yok.
Gerçi şu sıralarda "Yeni CHP" yöneticileri atağa geçtiklerini söylüyor ama rakamlar onları pek doğrulamıyor.
Soru şu: Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, Türkiye'yi başarıyla yönetebilir mi?
Cevap: "Hayır, yönetemez." Oranı ise yüzde 65.2.
Aynı soru bu kez MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli için yöneltilmiş.
Cevap bu kez daha yüksek: "Yüzde 85.6."
Muhalefet partilerinin bu gerçeği görerek siyaset geliştirmelerinde yarar var. Hatta "Yeni CHP"nin "AKP'lileşmek" korkusunu bir yana bırakıp, toplumun nabzını ölçen araştırmalarla kendini test etmesi gerekiyor.
Peki, bu araştırmada iktidara bir uyarı yok mu?
Elbette var, özellikle de güven meselesinde iktidar ciddi kayıp içinde... Haziran 2010'da yapılan araştırmada hükümete güven duyanların oranı yüzde 44 iken, bu oran aralıkta yüzde 26.5'e düşmüş.
Muhalefet için bundan daha iyi fırsat olur mu?
Has Üniversitesi'nin yaptığı bu üçüncü araştırmanın sunumunu Prof. Dr. Mustafa Aydın yaptı... Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman, Prof. Dr. Osman Zaim, Prof. Dr. Bülent Çaplı ve Doç. Dr. Banu Baybars Hawks gibi önemli akademisyenlerin imzasını taşıyan araştırma, öncekilerle birlikte siyasetçilere önemli veri sunuyor.
Tabii yararlanmak isteyen siyasetçilere...