Dün sabah haber televizyonları güne "Darbe Günlükleri"nde adı geçen eski komutanların adliyeye ifade vermeye geldikleri haberiyle başladı. Bekleniyordu ama ifade veriyor olmalarının anlamı çok başkaydı.
O manzarayı görünce aklıma Nazım'ın o ünlü şiiri geldi:
"Çok şükür, çok şükür bugünü de gördüm.
Ölsem gam yemem gayrinin resmini yapabilir misin üstad?"
Üstad Abidin Dino o resmi yapabildi mi bilmiyorum ama Türkiye'nin bugünkü resmi çok şeyin değiştiğini anlatıyor.
Bugün, "Çok şükür bugünü de gördük" diye biliyorsak az şey değil.
Düşünsenize öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, son 50 yılda darbeler ve müdahalelerden başımızı kaldıramadık.
Bir kez bile olsun siviller, siyaset kurumu, kendi hayatlarını karartan, ülkeyi sıkıntılara sokan, vatandaşına işkencenin, zulmün en aşağılığını reva gören darbelerle yüzleşemedi, o darbeleri planlayan ve yapanlardan hesap soramadı.
Ya şapkasını alıp gittiler, ya da onların zoruyla Zincirbozan'larda, Hamzakoy'larda ikamete mahkûm oldular…
Oysa biliyoruz ki, o darbeciler bile kendi içlerinde aynı şeyi yapmaya kalkanları tıpkı Talat Aydemir gibi yargılayıp astılar.
Bu yüzden dün Türkiye'de bir ilk yaşandı. Yeni bir tarih yazıldı. Çünkü gerçek anlamda ilk kez sivil yargı "Darbeci Planlayan Generaller"in ifadesini aldı.
Hepimiz biliyoruz geç olduğunu, hatta bir kısmımız neden 12 Eylül darbecileri de yargı önüne çıkartılmıyor diye soracak.
Sormalıyız da… Ancak şu soruyu da sormalıyız; Hâlâ 12 Eylül Anayasası neden değiştirilemiyor?
İşte "Darbe Günlükleri"nde adı geçen komutanların ifade vermesi bu süreci başlatma açısından da çok önemli.
Bu yol, 2'nci Ergenekon İddianamesi'yle açıldı. O iddianamede, 2003-2004 yılının üç komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman, emekli Orgeneral İbrahim Fırtına ve meşhur "Darbe Günlükleri"nin sahibi emekli Oramiral Özden Örnek'in Ayışığı, Sarıkız kod adıyla darbe planladıkları yer aldı. Ancak daha sonra adı geçen kişilerin darbe ortamı yaratanlarla ilişkileri olmadığı gerekçe gösterilerek davaları ayrıldı.
Anlaşılan şimdi o ayrılan dosyalar yeniden açılıyor.
Aslında bugünün önemini anlamak için, 2003'leri hatırlamak gerekiyor. O komutanların o günlerde neler yaptığı ve neler söylendiği biliniyor.
Hatta o günlüklerin 2007 yılında Nokta dergisinde yayımlandığı günleri bir düşünün… Korku yüklü, dehşet bir siyasi hava vardı. Derginin Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş yalan habercilikten yargı önüne çıkartıldı. Sonra berat etti ama çektikleri de yanına kaldı.
Derginin sahibi Ayhan Durgun ise o baskılara dayanamadığı için derginin yayınını durdurdu ve yayıncılıktan elini eteğini çekti.
Peki, iki yıl sonra Ayhan Durgun bugünü, geldiğimiz noktayı nasıl değerlendiriyor?
İşte cevabı:
"O gün tarihi bir görev yaptığımızın bilincindeydim. Ve bunu bir gün tarihin yazacağını da biliyordum. Nihayet o gün geldi. Bundan mutluluk duyuyorum. Demokrasimizin bir merhale daha katettiğini düşünüyorum. Böylece cumhuriyete olan inancım pekişti. Daha önemlisi bundan sonra kimse darbe yapmayı aklından bile geçiremez."
Türkiye darbe ve kaos korkusunun hüküm sürdüğü o günlerden buraya geldi.
Kısaca darbecileri yargılamanın kolay olmadığı bir ülkeden söz ediyoruz.
Hâlâ "Siyasete Müdahale Plan"larının, müzelere bombaların konulduğu "Kafes Plan"larının yapıldığı bir zeminden söz ediyoruz.
Bu zeminde, yakın geçmişte darbe planları yapan askerlerin sivil yargıya "zanlı" olarak ifade vermeleri bir dönemin bittiğini işaret ediyor.
Nazım'ı bir kez daha anıyorum; "Çok şükür çok şükür bugünü de gördük…"