Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu siyaseti bırakıyor, kimileri de siyasetin onu bıraktığını söylüyor. Genç ve hırslı bir politikacının hızla yükseldiği politika merdivenlerini, yine aynı hızla inivermesi hem şaşkınlık hem de hüzün yaratıyor.
Aynı şey partisi için de geçerli.
Baksanıza Türkiye'ye çağ atlatan o Anavatan Partisi şimdi ne hallerde...
İşin doğrusu kurucusu Özal'ın ani ölümünden sonra Anavatan Partisi, kendini yavaş yavaş eriten amansız bir hastalığa yakalandı; 2002 seçimleriyle de "derin koma"ya girdi.
Ha bugün ha yarın "tamamen yok olacak" diye düşünülen bir dönemde, Erkan Mumcu devreye girdi ve "dünyayı kurtaran adam" misali, eski partisini canlandıracağını umdu. Bu umutla partiyi biraz olsun canlandırmayı da başardı.
Böylece onu sevenler "Olabilir mi acaba?" demeye başladı.
Ama ne yazık ki umutlar boşa çıktı.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis'e girmeyip, ardından da DYP ile birleşme başarılamayınca; Anavatan için yeni bir koma dönemi başladı. Çevresindekilerin hiçbir şey olmamış gibi davranması sonucu değiştirmiyordu. Ya "ötanazi hakkı" kullanılarak bir karar verilecekti ya da doğal ölüm beklenecekti. Aslında toplumun büyük çoğunluğu onun gıyabında cenaze namazını kılmış ve onu uğurlamıştı ama çok yakınları bir türlü bu "ölümü" kabullenmek istemiyordu.
Evet, 1983'te doğan Anavatan Partisi, 25'inci yaşına girdiği bugünlerde "ölmekle, can çekişmek" arasında bir yerde kıvranıyor.
O bu durumdayken onun hala yaşadığına inanan yakınları ise resmen miras kavgasına hazırlanıyor.
Üstelik bu kavgayı da onu "yeniden canlandırmak" adına yapıyorlar. Doğrusu bu kavgaya giren Mahmut Koçak, Murat Akdeniz ve Salih Uzun'dan hangisi gelirse gelsin durum pek değişmeyecek...
Değişmeyecek çünkü bu tür bir siyasal hastalığın tedavisi olmadığı gibi bulunma ihtimali de yok.