Son biri yılı hatırlayın. Neredeyse her siyasetçi, her uzman aynı şeyi söylüyordu: "2007 seçimleri Türkiye'nin kader seçimi olacak."
Peki, siyasi partiler bu kader seçimine nasıl hazırlandı?
DP projesinin yarattığı hüsranı bir yana bırakırsak, MHP dışında diğer partilerin listeleri de kimseyi memnun etmedi.
Gençler es geçildi.
Kadın aday sayısı söylenenin altında kaldı.
Yaş ortalaması bir hayli yüksek.
Ayrıca örgütten gelenler ya listelerde yer almadı, ya da en son sıralara konuldu.
Ama iki konuda, "transfer" ve "yeni yüz" konusunda başta AK Parti ve CHP olmak üzere bütün partilerde büyük bir yarış yaşandı.
Sanki futbol takımlarının "transfer sezonu" açılmış gibi bir durum var...
Son dakikada bile listelere yeni isimler yazıldı.
Hatta Şakir Ağabey'in (Süter) yazdığı gibi bazı partilerde "2. sıra 150 milyara!" pazarlığı bile yapılıyor.
Bir siyaset uzmanı şöyle diyor:
"Bu seçimin ilginç özelliği profesyonel bir seçim olması. Tıpkı futbol takımları gibi. Resmen partiler arası transfer yarışı yaşandı. Siyasi bir seçim olmaktan çıktı. Eskiden projeler, sloganlar yarışırdı. Şimdi medyatik isimlerin transfer yarışı söz konusu."
Kimi sağdan sola geçiyor, kimi soldan sağa...
Amaç en iyi "takımı" oluşturmak.
AK Parti soldan isimleri, CHP sağdan isimleri, MHP Gündüz Aktan gibi devleti bilen isimleri, DP Sinan Aygün gibi "ulusalcı" isimleri listesine alarak "iktidar" yani "şampiyon" olmak istiyor.
Bu manzaradan siyaset sınıfı "tanışıyor-kaynaşıyor" gibi bir sonuç çıkarmak da mümkün, tam tersi bir "sarsıntı" geçiriyor demek de.
Ama şunu net söyleyebiliriz.
Bir ülkenin "kader seçimi" ne son dakika transferleriyle gidilemez.
Siyaset sınıfı bir kez daha kötü bir sınav veriyor. Tüm bu geçişlerin ve değişimlerin ne adına yapıldığını doğrusu kimsenin anladığını veya anlatabileceğini de sanmıyorum.
Siyasetin iki ana eksende şekillendiği gibi bir durum var ama o da tam net değil. Bu açıdan en çarpıcı örnek AK Parti'de yaşandı.
AK Parti'nin en flaş "transferi" hiç kuşkusuz sosyal demokrat kesimin saygın ismi Ertuğrul Günay'dı. Günay'ın, sivil siyaset ve demokrasiye sahip çıkma adına oraya gitmesini anlayışla karşılamak mümkün.
Ama aynı AK Parti içinde yer alan ve neredeyse Günay'ın savunduğu fikirleri savunan adaşı Ertuğrul Yalçınbayır'ın liste dışı kalmasını anlamak mümkün değil...
Bırakın uzun geçmişi, son 4.5 yıllık AK Parti iktidarı döneminde Yalçınbayır ne savundu?
Özetle, parti içi demokrasiyi, siyasal uzlaşmayı, demokratikleşmenin önündeki engellerin kaldırılmasını, Seçim ve Siyasi Partiler Yasası'nın değiştirilmesini...
Peki Günay ne savunuyor?
Aynı şeyleri...
Fark ne?
Aslında ikisi de muhalif. Ama birinin itiraz ettiği biliniyor, öteki daha yeni...
Peki Yalçınbayır'a katlanamadınız da Ertuğrul Günay'a nasıl katlanacaksınız?
Benzer bir şey CHP için de söz konusu.
Kemal Derviş'le, Celal Doğan'la ortak çözümde anlaşamayan CHP, İlhan Kesici, Edip Safter Gaydalı ve Lütfullah Kayalar'la nasıl anlaşacak?
"Bir Bilen"e mi sormalı...
İki Ertuğrul arasında ne fark var?