Türkiye, yeni bir yıla girerken, çözüm bekleyen bir yığın sorunu da beraberinde götürüyor.
Ülkenin bir çok bölgesinde "aş ve iş" arayışında olan milyonlarca insan var.
Farklı etnik, dinsel ve siyasal kesimler arasında hala bir diyalog sorunu var.
Ve en önemlisi tüm bu sorunların aşılmasını zorlaştıran ciddi bir şiddet ortamı var.
Peki Türkiye neden bu sorunları çözemiyor?
Çünkü tüm bu sorunların çözümünü kilitleyen çok daha temel bir sorun yaşanıyor Türkiye'de, Kürt meselesi.
Adeta Türkiye'nin önünü tıkayan, enerjisini emen bir sorun bu.
Sorunu çıkmaz sokağa sürükleyen asıl etken de silahın bir siyaset aracı olarak kullanılması.
Bu nedenle Türkiye, ne bu sorunu tartışabiliyor, ne de çözüm üretiyor.
Bugünlerde konu yine gündemde.
Nedeni de PKK'nın başlattığı ateşkes süreci.
Acaba bu süreç Türkiye'de "yeni bir barış dili" yaratabilir mi?
Dün bir grup gazeteci ile birlikte farklı toplumsal kesimlerin oluşturduğu Sivil Toplum Diyalog Platformu üyeleriyle bir araya geldik.
Yazar Oya Baydar, Ümit Fırat, İşadamı Osman Kavala, Prof. Dr. Gencay Gürsoy, Eski TİP Milletvekili Tarık Ziya Ekinci, Mümtazer Türköne, Rojbin Tugan gibi isimlerin de aralarında bulunduğu platformun amacı:
"Türkiye'de barışçı ve sivil zeminde sorunların çözümüne yardımcı olmak."
Platformun ilk toplantısında, ister Güneydoğu'dan gelsin, isterse Türkiye'nin batısında yaşıyor olsun herkesin ortak isteği, "barıştı."
En çarpıcı ve etkileyici konuşmayı Hakkari'de avukatlık yapan Rojbin Tugan yaptı:
"Bir hayatı değiştirebilir miyiz? Bir hayatın sona ermesine engel olabilir miyiz? Şimdi iki silahlı gücün arasında başka bir güce ihtiyaç var. Biz orada yaşayanlar için her saniye önemli. Bir şeyler yapılmalı. Artık beklemenin, sabrın sonuna geldik. İnsanların hayatında umut yok."
Avukat Tugan gazetecilere seslendiği konuşmasını şöyle bitirdi:
"Sizler bir şeyleri değiştirme gücüne sahipsiniz. Siz, görünmeyen tarafı da gösterebilirsiniz. Denizli'ye Edirne'ye bizleri anlatabilirsiniz. Ben düşman değilim."
Bu coğrafyada barışı hakim kılmak için yükselen bir çığlıktı bu.
Ama ne yazık ki bu çığlık, başta siyasi partiler olmak üzere Türkiye'de pek de duyulmuyor.
Platform üyesi Ümit Fırat ise bu çığlığın daha çok insana ulaştırılması için platformun neler yapacağını anlattı:
"Birileri savaşıyor, birileri öldürüyor. En azından bu şiddetten uzak durmak isteyen ama çaresizlik içinde bekleyen insanlara 'biz de buradayız' demek istedik. Gidip Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, imamların, iş adamlarının kapısını çalıp, 'Bir şeyler yapalım' demek için buradayız."
Bu çığlık ve çağrıların amacı, Türkiye'nin bir daha şiddette teslim olmamasını sağlamaktı.
Ancak hala ortada yaşanan ciddi bir paradoks var.
Diyarbakır'dan gelen Adem Avcıkıran, ateşkes sonrası yaşanan durumu şöyle anlatıyordu:
"Biz toplumun içinde dolaştığımızda hep aynı soruyla karışı karşıya kalıyoruz. 'Aydınlar bizim üzerimizde baskı kurdu, ateşkes yapıldı. Ama bir tepki alamadık' deniliyor."
Kısaca bölgede beklenen devletin ateşkes karşısında bir adım atması.
Ancak ortada bir başka soru daha var.
Onu da gazeteciyazar Hasan Cemal dile getirdi:
"Barışın dili hakim kılınmak isteniyorsa, PKK'nın silahı siyasi bir yöntem olarak bırakması gerekiyor. Bu ağırlık yaratılmadan 'barışın dilinin' güçlenmesi kolay kolay mümkün değil. Takvime bağlanmış ateşkes olmuyor."
Ortaya çıkan şu; Türkiye bütün yönleriyle bu sorunu tartışmalı.
Sivil Diyalog Platformu bunu yapmak için yola çıkıyor.
Peki mevcut siyasi partilerimiz gelecek yıl yapılacak bir seçime hazırlanırken Türkiye'ye barışı getirmek için ne öneriyor?
Bu konu o toplantıda da gündeme geldi. DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar'ın "Düz ovada siyaset yapsınlar" sözü dışında, siyasi partilere ilişkin umut veren tek kelime edilmedi.
Oysa soruna çözüm üretecek tek kurum, siyaset kurumudur.
Peki her gün gençlerimizin ölüme gitmesi, toplumun giderek birbirinden uzaklaşması siyasetin gündemine aldığı konulardan daha mı önemsiz?