Birkaç gündür Hıncal Ağabey (Uluç) "İstanbul'un sahibini arıyorum" diye yazıyor. Merakla bir cevap verilip verilmeyeceğini bekledim. Ama gördüğüm kadarıyla cevap geleceği yok.
Nedeni de basit: çünkü ortada verilecek bir cevap yok. Zaten verilse de "Basın Müdürlüğü" aracılığıyla sorunu biraz daha "öteleyen" bir cevap olacak.
Onca yazı yazılmasına, şikayet iletilmesine karşı bir tek hareket görülememesinin başka nedeni olabilir mi?
Aksi halde çıkar ortaya, ya bu söylenenler doğru değil dersiniz, ya da bu yazılara bile gerek kalmadan bir şehir yöneticisi olarak projenizi hayata geçirirsiniz. İkisini de yapmamanın tek nedeni "bloke olmak"tır.
Tepe yöneticisi her şeyi yapmaya kalkarsa, hiçbir şey yapamamış olmak gibi bir sonuca ulaşır.
İstanbul'da olan bu.
Dikkat edin, son günlerde trafik yine şehri kilitlemeye başladı. İnsanlar isyan ediyor, öfkeleniyor ama sonuca da çaresizce katlanıyor.
Peki hiç mi farklı çözüm biçimleri gelmiyor aklına bu yöneticilerin? Şaşırmamak elde değil.
Cadde ve kaldırımların durumu ise tam anlamıyla utanç verici. Bu kadar basit bir şey bile çözülemiyorsa o şehirde siyasi iradeden söz edilebilir mi?
Sadece oto galerileri değil, caddelerin bir çoğunda kaldırıma manav açılıyor, tezgah konuyor. Bir de reklam panoları moda oldu. Koca koca ünlü markaların reklam panoları kaldırımları süslüyor. İnsan yürümekte zorlanıyor.
Evet, "acı ama gerçek." İstanbul böyle bir durumda.
Caddelere park edilmesiyle baş edilmiyorsa,
Kaldırımda yürüyen arabalara kimse dur demiyorsa,
Oto galerilerinin araba sergilemesine ses çıkarılmıyorsa,
Dahası manav açılması, tezgah kurulması, reklam panosu asılması görmezden geliniyorsa o şehrin sahibi olduğu söylenebilir mi?
Ses verseler bile gerçek bu. Bu gerçek değişene kadar mücadeleye devam.