CHP 31.Olağan Kurultayı'nın yapıldığı Atatürk Spor Salonu'ndan ayrılırken şu sorunun cevabını arıyordum: 'Bu kurultaydan ne çıktı?'
Aslında 'bir şey' çıkacağı beklentisi içinde olan sadece ben değildim. Anadolu'nun dört bir yanından yola çıkıp otobüslerle Ankara'ya ulaşan 10 bine yakın insanın büyük çoğunluğu da benzer bir beklenti içindeydi.
Peki neydi o beklenti?
İşin doğrusu kimse yüksek sesle adını koyamıyor bu beklentinin ama en zararsız ve tehlikesiz tanımıyla 'yeni bir umut ve heyecan' diye tanımlanıyor.
İstanbul'dan, Hatay'dan, Kars'tan, Edirne'den, Trabzon'dan gelen ve kurultay salonunu dolduran on binler bu beklentinin peşindeydi.
Bir bakıma örgüt üzerine düşeni yapmış ve salonu doldurmuştu. Kavga da yok, muhalefet de.
Şimdi sıra örgütü 'yeni bir umut ve heyacan'la motive edecek parti üst yönetimindeydi. Onlar adına Genel Başkan Deniz Baykal kurultay kürsüsünde yerini alınca, salon alkıştan inliyordu.
Baykal, saat tam 11.00'da konuşmaya başladı.
İndiğinde saatler 14.00'ı gösteriyordu. Yaklaşık üç saat konuştu.
Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndan günümüzün yaşam mücadelesine uzanan ve her konuya dokunan bir konuşma yaptı Baykal.
İşte bizim ilgimizi çeken de bu konuşma sırasında kulislerde nelerin konuşulduğuydu. Bu nedenle sık sık kurultay salonunun dışına çıkıp, kulislerde kahve, çay sigara tüketen üçlü beşli CHP'li gruplara katılıyor, ne konuşulduğunu izliyorduk.
CHP'lilerin kurultay değerlendirmesi büyük çoğunlukla aynıydı: "Fena değil"
İlginç, ilginç olduğu kadar da çarpıcı bir sonuçtu bu. Bu sonuç pankartlara ve sloganlara da yansımıştı.
En göze çarpan pankart: 'CHP'yi kimse teslim alamaz' En sık atılan slogan ise 'Baykal Başbakan ve Tayyip şaşırma, sabrımızı taşırma'ydı.
İstanbul il örgütünün her hangi bir pankartla temsil edilmemesi de şaşırtıcıydı.
Kulislerde 'Kurultayı nasıl buldunuz?' sorusuna İstanbul'dan eski bir belediye başkanı şöyle diyordu:
"Örgüt görevini yapmış salonu doldurmuş. Ama o salonda bizim aradığımız heyecan yok. Niçin bayraklar dalgalanmıyor, niçin yer yerinden oynamıyor? 1977 CHP kurultayını hatırlıyorum. Nerede o muhteşem coşku? Biz şimdi bu kalabalıkla Ankara'yı ayağa kaldırmalıydık."
Anadolu'dan bir başka belediye başkanı ise beklentisini şöyle anlatıyordu:
"Büyük bir umutla buraya geldik. Ama aynı umut ve coşkuyla geri dönecek miyiz bilmiyoruz."
Kulislerde kuşkusuz sadece bu genel siyasi beklentiler konuşulmuyordu.
İşin bir de parti yönetimiyle ilgili boyutu vardı. Bu konuda son dönemlerde ciddi bir 'değişim' beklentisi içinde olanların, 'hayal kırıklığı' yaşadıkları dikkat çekiciydi. Kurultay'a birkaç gün kala CHP'li büyük çoğunluk hem parti meclisinin hem de parti yönetiminin değişeceğini umuyordu.
Ancak kurultay salonuna girildiği andan itibaren CHP'liler nasıl öğrendiler ya da sadece sezdiler mi bilmiyorum ama büyük çoğunluğu, 'değişim olmayacak' demeye başladılar.
Bir CHP delegesi şöyle diyordu:
"Bakın göreceksiniz, yarın (yani bugün) parti meclisi seçiminde burayı dolduran delege sayısı yarıya iner. Çünkü anlaşılan ne mecliste, ne de yönetimde bir değişim olmayacak. Şunu da iyi izleyin parti üst yönetimine seçilenler daha az oy alacak, hiç tanınmayanlar daha çok oy alacak."
Kulislerde bu konuşmalar sürerken CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da kürsüde konuşmasını sürdürüyordu. Yeniden içeri girip konuşmayı izlerken yanı başımda duran CHP'li Zafer Nuhoğlu'na sordum: "Genel Başkanın konuşmasını nasıl buldunuz?"
"Popülist ve hayalci değil. Bir Türkiye fotoğrafı çekiyor. Herkes kendi beklentisine bir cevap bulmayabilir ama Genel başkan Türkiye'nin yaşadığı gerçeği anlatıyor."
Kurultay salonunu geride bırakıp ayrılırken, aklımıza bugüne kadar izlediğimiz SHP ve CHP kurultayları takıldı. O şaşalı, inanılmaz parti içi mücadelelerin yaşandığı kurultaylar geride kaldı. Şimdi iktidar mücadelesinin olmadığı, kavgasız gürültüsüz bir kurultay yaşanıyor. Ama hala ortada sosyal demokratların iktidar olacaklarına dair bir işaret yok. Anlaşılan sorun kurultayların kavgalıkavgasız olmasında değil.
Bu işte bir gariplik olduğu kesin. Sizce de öyle değil mi?