Star Medya Grubu'na ait radyo, televizyon ve gazetelerin açık ihale yoluyla satışı medyadaki güç dengesini ne kadar değiştirir bilinmez ama birkaç bilinmeze açıklık getirdiği kesin. Bu bilinmezlerden biri fiyat skalası, diğeri de frekans hakkı..
Türkiye'nin en çok izlenen radyolarından biri olan Süper FM'in kıran kırana bir rekabet sonucu 33 milyon dolara satılması bilinmeyen bir gerçeği ortaya çıkardı. Radyoların değerini. Verilen bu fiyat ciddi anlamda yüksek de olsa artık Türkiye'deki mevcut radyolar izlenme oranlarını dikkate alarak kendi fiyatlarını belirleyebilecekler.
Benzer bir durum televizyonlar için de geçerli. Türkiye'nin ilk özel televizyonu Star TV 306 milyon dolara satıldı. Nereden bakarsanız bakın ciddi ve yüksek bir rakam olsa da önemli bir ölçü olduğu kesin. Burada önemli bir ayrıntı dikkat çekiyor. Hem Süper FM'in hem de Star TV'nin fiyatını belirleyen neydi.
Sorunun görünen iki cevabı var: Birincisi ciddi bir rekabetin yaşanması, ikincisi ise söz edilen kurumların 'içinin dolu' olması.
Şimdi bu çerçevede Kral TV ihalesine bakalım. Kral TV ihalesine kimse girmeyince biçilen değerin sadece 100 bin dolar üzerine yani 45 milyon 100 bin dolara Kral TV satıldı.
Ve ortaya Türkiye'ye özgü garip bir soru çıktı: Bu fiyat neyin fiyatıydı? Ortak kanaat 'frekans hakkını elinde tutma'nın fiyatı olduğu doğrultusunda.
Yani kamuya ait frekans ihalesi yapılmadığına göre o hakkı elinde tutmanın bedeli bu. Bu sonuç ortaya başka 'gariplikler' olduğunu da çıkartıyor. Örneğin bir dönem yayın yapan iki televizyon vardı. HBB ve BRT. Şimdi her ikisi de yayın yapmıyor. Dahası bildiğim kadarıyla son 4-5 yıldır devlete tek kuruş para da ödemiyorlar.
Neden? Çünkü yayında değiller. Peki onların kullandığı frekansı kimse kullanabiliyor mu? Kesinlikle kimse kullanamaz. Yıllar önce 'bir dilekçe' ile elde edilmiş bir haktan söz ediyoruz. Ortada bir şirket yok, yayın yok ama hak var. Nasıl bir hak bu? Hiçbir bedel ödenmeden elde edilen bir hak.
Peki bu hak mı?
Sorunun muhatabı RTÜK. Şimdi yayın yapabilecek bir televizyon kursanız, içini de milyon dolarlar vererek en güzel programlarla donatsanız hiç bir anlamı olmaz. Çünkü yayına çıkamazsınız. Elinde bunların hiçbiri olmayan ama 'bir dilekçe' ile yıllar önce başvuran birinin böyle bir yayın hakkı var.
Bu işte bir gariplik yok mu?
Asıl şaşırtıcı olan ise kapanan HBB ve BRT gibi televizyonlar yayın yapmadığı dönemde devlete ne vergi verdiler, ne de RTÜK'e ödeme yaptılar.
Şimdi şu sorunun cevabı daha bir önem kazanıyor:
Peki hiçbir ekonomik değer yaratmadan 'bir dilekçe'yle bu hak kaç yıl sürecek?
RTÜK'ün yeni yönetimi ne düşünüyor doğrusu merak ediyorum...