Hep tenkit edecek değiliz ya. Bu haftaki yazımızda da Sabah gazetesini takdir edelim. Hem de iki konuda.
Birincisi şu: Sabah, Zeytin Dalı Harekâtı'nı yerinde takip eden tek gazete... Yerinde derken sınır ötesini, çatışmaların yaşandığı alanları kastediyorum.
Hatay, Kilis gibi mücavir bölgelerde olan, gelişmeleri oradan izleyen çok sayıda gazeteci var. Bunlar kimi zaman güvenliği sağlanmış bölgelere düzenlenen günü birlik gezilere de katılıyorlar elbette. Yani sınır ötesine geçmiyorlar dersek haksızlık etmiş oluruz.
Fakat harekât henüz başlamadan sınırın diğer tarafına geçmiş, halen de orada bulunan gazeteci sayısı bir elin parmaklarından az.
Bildiğim kadarıyla iki televizyon muhabiri (aHaber ve TRT Haber), bir ajans muhabiri (AA), bir de gazete muhabiri var.
İşte o gazete muhabiri Sabah gazetesinde çalışıyor. Adı: Uğur Yıldırım... Daha önceki haberlerinde ve dosyalarında da gördük; nerede netameli bir durum, nerede sıcak bir bölge, nerede bir çatışma olsa Uğur oraya koşuyor.
Gönderdiği bilgi ve fotoğraflarla gazetesini diğer gazetelerin beş adım önüne geçiriyor. Böyle zamanlarda gazetecilik nasıl yapılır, herkese gösteriyor.
Sabah ve okurları onun sayesinde bilgi ve görüntülere herkesten önce ulaşıyor. Tabii, yazı işleri haber akışını doğru bir biçimde değerlendirirse.
Zeytin Dalı Harekâtı başlayalı 17 gün oldu. Uğur Yıldırım 22 gündür orada. Çünkü gazetecilik sezgisi bunu gerektirir. Kendisini kutluyorum.
ANTETLİ TROLLEME
Bir takdir de internet servisine...
Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta ibretlik bir 'trollenme' vakası yaşandı. Yılların gazeteleri, gazetecileri kendilerine mesajla gönderilen bir antetli kâğıdın üzerine atladılar.
'Askerlik uzuyor' şeklinde haberler yaptılar.
Birkaç saat içinde bu 'belge'nin sahte olduğu ortaya çıktı.
İnfial doğuran bu haber sitelerden koyulduğu gibi kaldırıldı.
Hep söylüyoruz, hızlı olmak önemlidir fakat doğru olmak daha önemlidir. Teyit ve tasdik mekanizmalarından geçmeyen haberleri yayımlamak tehlikelidir.
Günümüzde herhangi bir bilgisayarda herhangi bir kurumun antetini kopyalamak, üslubunu taklit etmek o kadar da zor değildir.
Antete değil, bilgiye bakacaksınız.
Haberin içeriğini doğrulatacak, sonra yayınlayacaksınız.
Sabah gazetesi bu tuzağa düşmedi.
Haberi doğrulatmak için bekleyerek doğru olanı yaptı. İsa Tatlıcan'ı ve ekibini kutluyorum.
***
Özel haber neden önemli?
İki haftadır sürdürdüğümüz 'özgün haber' tartışmasının bir amacı var: İnsanlara gazete almak, okumak için bir sebep sunmak.
Bunun da yolu 'başka yerde bulunmayan', her bakımdan 'özel' olan haberlerin, yazıların, dosyaların, analizlerin sayısını artırmaktan geçiyor.
Rutin haberlere imza atarak, sosyal medyadan derlenen bilgilerin sağını solunu toparlayarak, basın bültenlerine takla attırarak, emniyetten, avukatlardan ya da adliye kalemlerinden elde edilen dosyalara iddialı başlıklar atarak bunu sağlamak mümkün değil.
Günümüzde medya kendisinde iki kez yıkanamayacağınız coşkun bir ırmak gibi akıyor.
Akşamdan hazırlanıp sabah okunan, günde bir kez yayımlanan gazetelerde artık 'şu oldu, bu oldu', 'şunu dedi, bunu dedi', 'şu geldi, bu gitti' gazeteciliğinin bir anlamı yok.
İnsanların sizi takip etmeye devam etmesi için toplumun gündemi ile gazetelerin gündeminin örtüşmesi gerekiyor.
Elbette bu gündem sadece siyasetten ibaret değil. Polisadliye haberlerinden ibaret değil.
Hastane-doktor haberlerinden ibaret değil. Okul haberlerinden ibaret değil. Şirket haberlerinden ibaret değil. Futbol kulübü haberlerinden ibaret değil. Filmlerden, dizilerden ibaret değil. Cemiyet hayatı haberlerinden ibaret değil.
Magazin figürlerinden ibaret değil.
Hayat bütün boyutlarıyla akıp gidiyor gözlerimizin önünde ama acaba biz bunun ne kadar farkındayız, bütün mesele bu.
Uçmak istiyorsak birkaç konuya sıkışıp kalmamalıyız, kanatlarımızı olabildiğince geniş açmalıyız; işte bütün mesele bu.
Artık alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekiyor.
Sadece alışkanlıklarımızı değil üslubumuzu da. Değiştirmezsek insanların gazete okumak için bir nedeni kalmayacak. Yani toplumun bize ihtiyacı ve talebi kalmayacak.
Amacımız sayfaları doldurmak olmamalı. Daha rafine, daha ciddi, daha etraflı, daha derinlemesine araştırmalar yapmalıyız.
Bunları daha ilgi çekici bir üslupla anlatmalıyız. Üslup önemli.
Hikâye etmeyi bilmek önemli, çünkü ancak bu yolla ayrılabilirsiniz benzerlerinizden.
Meselelerimizi çoğaltmalıyız.
Görünenin ötesine geçmeyi başarmalıyız.
Sözün özü: Ölmek istemiyorsak haberi ve haberciliği yeniden inşa etmemiz gerekiyor.
***
Bunlar olmaz işte!
Aşağıdakiler hafta içinde okurlarımızdan gelen bazı eleştiriler:
"30 Ocak tarihli gazetenizin ilk sayfasında şehidin vasiyeti ile alakalı bir haber var. Sözü edilen şehit: Musa Özalkan. Ama 16. sayfadaki haberde onun değil şehit Furkan Yavaş'ın fotoğrafı var." "Bugün gazetenizde çıkan 'Rize simidi' haberinde yer alan kişi ve simit dükkânının sahibi Besim Hızlı.
Ama haberde Şefik Öztürk diye bir isim geçiyor. Ne alaka?" "26 Ocak 2018 tarihli 'Türk ve Suriye Bayraklarıyla Uğurlandılar' haberinde hayatını kaybeden kişilerden birinin adını ilk paragrafta Muzaffer Aydemir, 2. paragrafta Muzaffer Özdemir olarak yazmışsınız." "İnternetteki 'Milli Silahlarımız Korkulu Rüyaları Oldu' başlıklı haberde neden Amerikan yapımı predatörlerin fotoğrafını kullanıyorsunuz?
Bayraktar ya da Anka'nın fotoğrafını bulmak bu kadar mı zor?" "Sabah Pazar'da yayımlanan Bu Değirmende Sanat Üretiliyor haberini internete koyarken Mustafa Horasan'ın olduğu bölümü Merih Yıldız'ın fotoğrafıyla sunmuşsunuz." Maalesef eleştirilerin hepsi de haklı. Bu hatalar Sabah gazetesine yakışmıyor.