Demokrasiyi korumaya çalışan otoriter kurumlar arasındaki yarışta Yüksek Seçim Kurulu (YSK) son seçim düzlüğünde yaptığı atakla birkaç boy öne geçmiş gibi görünüyor. Üyeleri 'taraflı' siyasi partiler tarafından belirlenen ama güya yayıncıların 'siyasi tarafsızlığını' sağlamaya çalışan Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) da ondan aşağı kalmıyor.
Biri raporluyor, diğeri onaylıyor; televizyon kanallarına ceza yağıyor. Bu cezaların büyük kısmı nedense hep aynı kanallara yağıyor. Son seçim döneminde verilen 250'ye yakın yayın durdurma cezasının beşte üçünü TGRT Haber, A Haber ve 24 TV paylaşmış.
Kimse "Kanunların uygulanması bunu gerektiriyor" şeklinde bir savunma yapmaya kalkmasın. 7 Haziran 2015 seçimlerinde oy pusulasında tam 20 siyasi partinin amblemi vardı. Hangi televizyon kanalı bunların hepsine eşit söz hakkı verdi?
Hak ve Özgürlükler Partisi'nin, Hak ve Adalet Partisi'nin, Toplumsal Uzlaşma Reform ve Kalkınma Partisi'nin, Komünist Parti'nin, Halkın Kurtuluşu Partisi'nin başkan ya da adaylarını kaç kez ekranda gördünüz? Görmediyseniz bazı kanalların diğerlerinden daha adil olduğuna nasıl karar verdiniz?
Tutarsızlıklar
Mesele adalet değil. Mesele kanunları uygulamak da değil. Bence mesele çağdaş bir kurumun, her nasılsa, sahip olduğu arkaik yetkileri bir siyasi hesaplaşma aracına dönüştürmek. Yayınları beğenilmeyen kanalları tehdit etmek, engellemek, sindirmek... İletişim hak ve özgürlüklerine müdahale etmek.
Siyaseten muhalif olduğunuz ya da gelişmelerden etkilenmediğiniz için önemsemiyor olabilirsiniz bu cezaları. Hatta içinizden "oh olsun, beter olsunlar" da diyebilirsiniz. Fakat tutarsızlıkta şampiyon olmaya da gerek yok. Sadece bir dakikalığına aynı kuralların propaganda mekanizmasına dönüştürdüğünüz gazeteler, internet siteleri ve sosyal medya hesapları için de geçerli olduğunu düşünün. Sonra da istediğinizin bu olup olmadığına karar verin.
TRT'nin tek kanal olduğu dönemde kamu yayıncılığı için getirilen standartların bugün özel televizyon kanalları için de geçerli kılınması yanlıştır. Bugün yüzlerce, hatta binlerce ulusal ve yerel kanal var. Türkiye merkezli ve 'tv' uzantılı internet sitelerinin sayısı 2 binden fazla. Merak ediyorum; RTÜK uzmanları acaba ellerine kağıt, kalem ve süreölçer alıp bu kanalların da hepsini takip ediyorlar mı acaba?
Kumanda gerçeği
Hiçbir resmi kurumun 'editoryal bağımsızlığa' müdahale etme hakkı ve yetkisi yoktur, olmamalıdır. Özel bir televizyon kanalının hangi doğrultuda ve nasıl yayın yapacağını dikte etmek RTÜK'ün ya da YSK'nın görevi değildir, olmamalıdır. Aksini düşünmek ve savunmak, tek tipleşmeye, otoriterleşmeye çanak tutmaktır.
Kanun koyucuların ve uygulayıcıların 'televizyon kumandası' gerçeği ile yüzleşmelerinde yarar var. Evet, artık düğme değil kumanda var. İzleyiciler yanlı, haksız ve manipülatif buldukları yayınlardan bir tuşa basarak kurtulabiliyorlar. Birilerin bütün izleyicileri temsil ediyormuş gibi kararlar almasına gerek yok.
Kaldı ki eğer sözünü ettiğimiz kurullar 'etik' alanında faaliyet gösterme iddiasındaysalar bunun şartları bellidir. Yasalar ile etik kurallar arasındaki farkları bilmeleri, maddi sonuçlar doğuran yaptırımlardan kaçınmaları gerekir. Yok eğer bunlar 'yargısal' kurullarsa adil ve şeffaf bir yargılama yapmaları, bütün tarafların cevap ve savunma hakkına saygı duymaları, kararlarının itiraza açık olması gerekir.
YSK ve RTÜK'ün kararları nedeniyle mağdur olan televizyon kanallarına tavsiyem konuyu uluslararası mahkemelere taşımalarıdır. Yasama organından beklentim ise ciddi suiistimallere yol açan bu eski çerçeveyi değiştirip, daha özgürlükçü bir yeni yapıyı gündeme getirmesidir. Bu sırada YSK ve RTÜK'ün kuruluş ve işleyişi de gözden geçirilmelidir.