Muhtemelen duymuşsunuzdur. İklim değişikliği konusunda 'çarpıcı' mesajlar vermesiyle tanınan Greenpeace adlı çevreci örgüt Nazca çölünde yolunu kaybetti.
Nazca çölü, Güney Peru'da. Çizgileriyle meşhur. İlki 1926'da keşfedilen bu çizgilerin 2 bin 200 yıllık bir mazisinin olduğu düşünülüyor. Yani İnka uygarlığından bile eski.
518 kilometre çapındaki bir alana yayılan çizgiler bazı geometrik şekilleri ya da canlıları betimliyor. Çiçek, örümcek, köpek, maymun ve kuş en bilinenleri... Bölgenin aşırı kurak yapısı nedeniyle yüzlerce yıl boyunca orada öylece kalmış. Keşfedilir keşfedilmez de muhafaza altına alınmış.
Bölge UNESCO'nun ve Peru devletinin koruma listesinde. Özel izinle ve kıyafetlerle girilebiliyor. Fakat 'çevre duyarlısı' Greenpeace eylemcileri anlaşılan bunu pek de önemsememiş.
Salı gecesinin karanlığında çıkmışlar yola. Büyük kuş figürünün yanında kurmuşlar kamplarını. Ve sabah olunca açmışlar, 'Değişim Zamanı! Gelecek Yenilenebilir' pankartlarını. Kumaş harflerini sermişler yere ve meydan okumuşlar iklim değişikliğine.
Silinmeyen izler
Peru hükümeti eylemcilere tepki gösterdi ve soruşturma başlatmış. Kültür Bakanı Luis Castillo, gösteriyi "Peruluların ve tüm insanlığın kültürel mirasına saldırı" olarak niteliyor. Dertlerinin 'izinsiz gösteri yapılması' vs. değil; 'kültürel mirasın tahrip edilmesi' olduğunu söylüyor.
Mesajla bir sorunları yok, ama veriliş biçiminden rahatsızlar. Çünkü, aktivistlerimiz tarihi çizgilerin çevresinde adeta bir piknik havasında dolaşmışlar. Mesaj bırakacağız derken belki de yüzlerce yıl boyunca silinmeyecek izler bırakmışlar. Çizgilere onarılması mümkün olmayan hasarlar vermişler.
Gelen tepkiler üzerine Greenpeace sözcüsü özür diledi. "Aptalca ve dikkatsizce hareket ettik" dedi. "Davranışlarının sonucuna katlanacaklarını" söyledi. Tazminat önerileri Peru makamlarınca saçma bulundu ve kabul görmedi. Dava sürüyor.
Geliyoruz işin bizi daha çok ilgilendiren kısmına. Greenpeace eylemi için çöle giren grupta iki de gazeteci bulunuyordu. Associated Press fotoğrafçısı Rodrigo Abd ve Reuters kameramanı Herbert Villaraga.
Gazeteci ve suç,
Savcılığın bu iki ismi de soruşturmaya dahil etmesine gazetecilik örgütleri itiraz etti.
Olayı iki zaviyeden incelemekte yarar var. Birincisi, gazetecilik ile aktivizmin bir arada yürüyüp yürümeyeceği... Benim kanaatim bu ikilinin bir araya gelmemesi gerektiği yönünde.
Gazeteci hiçbir koşulda, hiçbir merciye karşı tarafsızlığını kaybetmemeli. İzlemekte olduğu bir sürecin ya da olayın öznesi haline gelmemeli, bütün siyasi ve sosyal aktörlere eşit mesafede kalmalı. Duygularını işe karıştırmamalı, konu ne olursa olsun fanatik davranmamalı.
İkinci olarak gazetecinin suçtan masum olup olmadığı sorusu geliyor akıllara... Bu iki gazetecinin aktivist olmadıkları ve sadece görevlerini yapmak üzere orada bulundukları savunuluyor. Ama unutmayalım, suçlamanın konusu aktivist olmak değil, kültür mirasına zarar vermek.
Bu olay gazetecilerin sıklıkla karşılaştığı bir amaç-araç çelişkisini gözler önüne seriyor. Bir suç eylemini haberleştirmek için o suça iştirak etmeli ya da suçu görmezden gelmeli miyiz?
Tabii ki hayır. Bu konuda etik ilkeler çok açık.
Kısaca söyleyelim: Amacınızın meşru olması yetmez, kullandığınız araçların da meşru olması gerekir. Ne anlattığınız kadar önemlidir nasıl anlattığınız. Ve korumaya çalıştığınız şeye zarar bile verebilirsiniz farkında olmadan.