Söz uçar yazı kalır... Hatırda kalmaz, satırda kalır...
Gün geçmiyor ki bu sözlerin doğruluğunu gösteren bir okur mektubu almayayım. Bu hafta ikisine yer verip tartışalım.
7 Şubat 2012 tarihli Sabah'ta bir haber yayımlanmış. Yani bundan iki yıl önce. Başlığı: Kelepir Villa İlanıyla 49 Kişiyi Dolandırdı. Mesut Benzer adlı bir vatandaşımız hakkında.
Hollanda'da hacker eğitimi aldığı, sahte isimlerle banka hesapları açarak çok sayıda kişiyi dolandırdığı iddia edilmiş.
Geçtiğimiz hafta içinde Benzer'den gelen mektup şöyle: "Yapmış olduğunuz dolandırıcılık haberi yüzünden 11 yaşındaki kızım intihara teşebbüs etti.
Aslı astarı olmadan, yargılama bitmeden, hem de adımı ve resmimi tam olarak verdiniz. Hakkımda 20 dava açıldı ve 19'undan beraat ettim. Haberinize göre Hollanda'da hacker olmuşum.
Ben hayatımda yurtdışına çıkmadım.
Pasaportum dahi yok. Nasıl böyle bir haber yapabiliyorsunuz?"
Görüldüğü üzere haberin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen konu güncelliğini koruyor. Yazılanlar arşivlerde kalıyor. Türkiye'de haklarında dava açılan kişilerin mahkum olma oranı çok düşük. Buna rağmen birçok adliye haberi sanki zanlılar mahkum olmuş gibi verilmeye devam ediliyor. Bu anlayış mağduriyetlere yol açıyor.
Bir diğer sorun da 'fikri takip' müessesesinin işlememesinde. Muhabir arkadaşlarımız nasıl açıldığını yazdıkları davaların nasıl kapandığıyla ilgilenmiyorlar.
Bu yüzden gerçek ayakkabılarını giyinceye kadar yalan dünyayı dolaşmış oluyor. Muhabirimiz Orhan Yurtseven'e düşen gazetecilik hissesi, haberinin takipçisi olmak ve aradan kaç yıl geçerse geçsin düzeltmektir. Bu düzeltme web sitesinde, ilk haberin altında verilmelidir.
İlk, en, tek ibareleri
Zaman tünelinde biraz daha geriye gidip bir başka okurumuzun şikayetine kulak verelim. Sezi S. Adlı okurumuz 17.12.2011 tarihinde Ayşe Ferhangil imzasıyla yayımlanan Parfümüyle Farklı Olmak İsteyenler İçin yazısına itiraz etmiş. Yazının bütününe değil, orada geçen bir cümleye.
Önce cümleyi okuyalım: "Paris'te bulunan ve dünyanın tek kozmetik ve parfüm okulu ISIPCA'da yüksek lisans yapan ilk Türk olan Ilgın Deliloğlu'na ulaştım." Şimdi de okurumuzun itirazı: "Ilgın Hanım, ISIPCA'da eğitim alan ne ilk ne de tek isimdir. Fulya Yahya gibi bir ismi atlamanız büyük talihsizlik ki o bile bu okuldan mezun olan üçüncü Türk."
Kısaca özetlemek gerekirse... İlk, tek, en gibi sıfatları kullanmak gazetecilik açısından risklidir. Sözü edilen okulun prestiji farklı, tek olması farklı bir konudur.
Dünyanın başka yerlerinde benzer nitelikte eğitim kurumları olmadığını kesin olarak bilmek gerekir.
Web sitesinden ISIPCA'nın 1970 yılında kurulduğunu anlıyoruz. Geride kalan 40 yıl içerisinde bu okulda yalnız bir Türk'ün (Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı demek istiyor sanırım) yüksek lisans yaptığını söylemek ya çok ciddi bir arşiv araştırmasına ya da resmi bir açıklamaya istinad etmek zorundadır.
Aksi takdirde okurlarımıza yanlış bilgi vermiş oluruz. Unutmayalım; bizim bilmememiz gerçeği değiştirmez. Ama haber gerçeği yansıtmak zorundadır.