Krizin birinci yılında dünya nereye koşuyor? Gelişmiş ülkeler toparlanmayı başardı. Krizi tanımladılar. Yol haritasını çizdiler. Kriz boyunca iç piyasaya "para politikası" ağırlıklı müdahale ettiler.
Dış dünyada ise uluslararası diplomasiyle çıkışı bulmaya çalışıyorlar. Ekonomi, uluslararası diplomasinin altın anahtarı oldu. Burada duralım. Kısa bir süre önce ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Ben Bernanke, ilginç bir yorum yaptı.
Dedi ki; "İkinci kriz dalgasından en çok İngiltere etkilenecek!" Öyle ya; Bernanke, durduk yerde "Niye İngiltere?" demiş olabilir!..
Kabul, İngiltere tasarruf fukarası, İngilizler, yüksek kamu açıklarıyla boğuşuyor. Üstelik İngilizler ithalat ve ihracatlarıyla küresel ekonomik güç oyununda oyunun baş aktörü olma şansına sahip bile değiller.
Hatta İngilizler uluslararası ekonomide aracılık faaliyetlerine dayanarak ayakta kalma şansını da kaybettiler. Ama kabul edelim ki, İngiltere diplomasinin beşiği!.. Dünya siyasetini belirliyor.
***
İngilizler, başta
enerji olmak üzere
bankacılık, sigortacılık, deniz ulaşımı gibi ana sektörlerin kontrolünü hâlâ elinde tutuyor. ABD ön planda görünüyor ama İngiltere,
Ortadoğu'nun
politika belirleyen en önemli ülkesi. Bu halkaya şimdi
Avrasya'yı da eklediler. Artık bölgede örtülü politika izlemek yerine, daha aktif bir politika izleneceğinin sinyalini veriyorlar.
Türkiye, sinyali dikkate almalı.
Çünkü Ortadoğu'da petro dolarları çekmek için kurulan
"İslami bankacılık" sistemi İngiltere'ye ait. İngilizler, yıllardır bu sistemdeki
fonları kullanıyor. Tam da bu noktada umudunu Körfez sermayesine bağlayan ve son krizle birlikte Körfez'den
fon çekmeye başlayan Türkiye acaba nasıl bir strateji geliştiriyor?
Doğrusu çok merak ediyorum.
Sonuçta Körfez sermayesini çekmek isteyen Türkiye ile îslami bankacılık sistemini en iyi kullanan İngiltere'nin
siyaseti ve
çıkarları acaba önümüzdeki dönemde örtüşür mü? İki ülke
ortak yolculuklar yapar mı?
Ya da
çıkarları karşılıklı çatışır mı?
Kritik nokta burası.
Görünen o ki, Türk dış politikasını yürüten
Ahmet Davutoğlu ve
ekibi, kendi paylarına değil, başka ülkelerin paylarına da çok dikkat etmek zorunda. Başkalarının alanına girmek baş ağrıtabilir!..
***
Her ülke bu krizde
ekonomiyi uluslararası diplomasi adına çok iyi kullanmaya çalıştı...
Türkiye ise
ekonomi diplomasisini öğrenme aşamasında, emekleme devresini sürdürüyor. Ancak diplomasi yolculuğu adına henüz ortada elle tutulur somut birşey yok!
Enerji kaynakları burnumuzun dibinde ama enerji konusunda hâlâ büyük bir başarıya imza atamadık. Norveç'e bakmak yetiyor. Norveç şirketleri Irak'ta yıllardır petrol havzası işletiyor. Norveç'in oluşturduğu kamu ya da özel,
"mega şirketler" dünyaya yayılıyor.
Sözün özü; gelişmiş ülkeler bir yıldır dünyayı altüst eden krizi,
"mega şirketleriyle" aşmaya çalışıyor.
Peki, mega şirketleri olmayan, krizde ihracatçısını, işçisini kaybetmiş, tüketimi azalmış, yatırımları durmuş, kamu maliyesi altüst olmuş bir Türkiye ne yapacak? Hoş,Türkiye çapındaki şirketlerin artık Türkiye'ye bir faydası olmayacak. Kesinlikle
Koç Holding ve
Ülker Grubu gibi alanında farklı çıkış yapan büyük gruplara ihtiyaç var.
Haksızlık etmeyelim. Bir yılda krizin bize bir tek faydası oldu, faizler tek haneye indi.
Sorarım size, tasarrufu ve geliri yüksek olmayan ülke, düşük faizi ne yapsın? Kıssadan hisse!.. Türk diplomasisinin krizle imtihanı sürüyor.