Yeniden Yenikapı'dayız… 15 Temmuz sonrası bu meydanda şunu gördük; tehdit söz konusu olduğunda bir araya geliyor, ittifak kurabiliyor ve sağduyunun birlikteliğini sağlayabiliyoruz.
Bu defa İstanbul'un yarını için Yenikapı'dayız… Meydanı dolduran 1,6 milyon insan, Büyükşehir adayı Binali Yıldırım'ın tecrübesini, Devlet Bahçeli'nin uyarılarını ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstanbul aşkını dinledik.
İstanbul, herhangi bir şehir değil. Bu, yalnızca ülke ekonomisinin yarıdan fazlasını üretmesinden değil, kültürden ulaşıma, lojistikten kongreye dek gezegenin yeni kavşağı olmasından kaynaklanıyor.
Dünyada 1 milyon yerleşke, 19 bin turizm varış noktası var. 1000 yıldan yaşlı 100 kadim kent, 100 yıldan eski 1000 şehir var. İstanbul her daim ilk 10'da olmayı başarmış, hatta 16-17'nci Yüzyılda en popüler kent olmuştur.
Küresel rekabetin giderek ülkeler arasından şehirler yarışına dönüştüğü dünyada, İstanbul için yapılacak her iyileşme, bir yandan Türkiye ekonomisini yüceltirken diğer yanda ülkemizin küresel arenadaki konumunu, önemini arttıracaktır.
Şehirleri tarih sahnesinde tutan 3 temel dinamik vardır; 1- tarihi kültürel miras, 2-doğal kaynaklar ve 3- yerel kabiliyetler… İstanbul 10 bin yılı aşan tarihi ve kültür odağıyla bu dinamiğe daima sahip olmuştur.
Doğal kaynak itibarıyla nehirdeniz formundaki Boğaz'ı, Haliç'i, tepeleri, ticaret yollarıyla zenginlik abidesidir.
Ancak bu iki şart sağlansa dahi 3'üncü dinamik olan yerel kabiliyetler yoksa gelecekte var olmayı garantileyemezsiniz. Nitekim yerel kabiliyet eksikliğinde İstanbul'u dünya sahnesinde geriler durumda bulduk defalarca.
Bugün ister kuzeyden güneye, ister doğudan batıya ölçün, İstanbul dünyanın orta yerindedir. Atlantik'ten Pasifik'e kayan dünya zenginliğinin giriş-çıkış kapısıdır ve burada yapılacak her yanlışın, geri döndürülemez bedelleri olacaktır.
1989'u hatırlıyorum. Yerel seçimde Bedrettin Dalan yerine Nurettin Sözen'i seçmiştik. Dalan'ın "gözlerim gibi mavi yapacağım" diyerek etrafına kolektör ördüğü Haliç'te Sözen'in ilk icraatı, beton kamyonları ile bu kolektörlerin girişini kapamak olmuştu.
O dönemde Eyüp'te yaşayana biri olarak o kötü kokuyu yıllarca çekmiş, adeta şehir halkı, patlayan çöplerin, akmayan muslukların, çamurun esiri olmuştuk.
Bugün İstanbul kendine yeni bir vizyon peşindedir. Geleceği bilemeyiz ama gidişatı kestirebiliriz. Emin olduğum şudur ki İstanbul asla duramaz, yavaşlayamaz.
Hatta hızlanması gerekir zira dünyadaki değişim hızlandı.
İstanbul yavaşlarsa; ekonomi yavaşlar.
100 yıl önce buralarda başkalarının askerleri dolaşıyordu, onların iştahları artar, havadaki rekabetimiz tökezler, stratejik öneme sahip alanlarda gerileriz.
İstanbul durursa, Türkiye durur. Türkiye batarsa, okyanus taşar. Uygarlık talebimiz azalır, iddiamızda geri düşeriz ve turizmden sağlığa, savunmadan teknolojiye pek çok sektörde alan kaybederiz.
Dün Cumhur İttifakı'nın adayı Binali Yıldırım'ı dinlerken duygum şu oldu; Çeyrek asır izlediğim Yıldırım, icraat kavramıyla bütünleşmiş bir isim.
Projeyi sunarken bitiş tarihi veren gelenekten geliyor ve geçmiş performansı hız ile özdeş.
Türkiye'nin İstanbul markasını yüceltmek için ihtiyaç duyulan da zaten sürdürülebilir büyümesi gelişmesidir.
Yeniden dünyanın başkenti olmak ancak bu sayede mümkündür.