Vali ile belediye başkanının aynı kişi olduğu şehremini dönemi, çok gerilerde kaldı. Hatta kendini "mini Ankara" sanan ve şehir halkının kendi hizmetinde olduğunu sanan belediye başkanlığı dönemi de tarih oldu.
Bir başka değişim; hemşerilerin, belediyeden beklentilerinde yaşandı. Fert başına milli gelirin 3 bin $ civarında seyrettiği yıllarda belediyemizden talep; akan sular, patlamayan çöpler idi. Ayakkabılarımız çamura bulanmasın düzeyine dek mütevazı hale gelen taleplerimiz…
AK Parti'nin iktidar olduğu yıllarda, yerel yönetimin yeni yüzüyle karşılaştık; hizmet belediyeciliği… Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Belediye Başkanlığı ile ilk uygulamasını görünce, yerel yöneticiden taleplerimiz de arttı.
Misal park istedik, kültür evi talep ettik, kadın ve çocuğa yönelik şehir yatırımları olmalı dedik. Yetmedi, hemşeri ile belediye arasında katılımcı yönetime dair alanlar üretir olduk. Hizmet belediyeciliği sayesinde "hemşerisinin hizmetinde" olan başkan modelini, fazlasıyla benimsedik.
İşin ilginç yanı, AK Parti'nin üretip, sosyal belediyeciliğe dek tırmandırdığı yerel yönetim kavramı dahi eskidi. Şimdi yeni nesil belediyecilikten söz ediyoruz. Bundan kasıt, akan sular, metrolar, parklar bahçeler yetmiyor, daha fazlasını talep ediyoruz.
Misal yeni nesil belediyecilik, yerel kalkınmayı da kapsama alanına dâhil etti ve yerel yöneticiden; bu alandaki performans talep ediyor hale geldik. Bizler taleplerimizi tırmandırdıkça yerel yönetim adaylarının seçiminde, nitelikler listesi de genişler oldu.
Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 40 ilin adaylarını açıklaması ardından görünen odur ki; belediye başkanlarının performans kriterleri çok daha yükselmiş… Zira çağdaş kent yönetiminde ve kalkınmasında sadece kamu gücünü ve imkânlarını kullanmak artık yeterli değildir.
Yeni nesil belediyecilik, kent yönetimlerinde talana ve yağmaya karşı, rantı gerçek sahibine, yani halka ve kamu hizmetine aktaran, halkla bütünleşen sosyal, adil ve kalkınmacı belediyecilik demektir.