Dünü, gününe eşit olan ziyandadır.
Bizler, bu inançla büyüdük.
Yetinmedik, yarınları da öngördük ve muhteşem uygarlıklar inşa ettik.
Değişimin ivmelendiği günümüzde benzer taleplerimiz oluştu ve yarınımızı merak eder olduk. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Afrin... Yüksek büyüme, müreffeh Türkiye...
Yarınını konuşmayan ulusların yarını olur mu? Olmaz.
Olsa olsa başkasının yarınına dekor oluştururlar. Geleceği tahminde en isabetli yöntem o geleceği inşa etmektir ve biz bunu yapa geldiğimiz sürece tarih sahnesinde daima başat aktör olmuşuz.
Tıpkı 1071'te Alparslan'ın Malazgirt Zaferi sonrası "öyle bir vatan aldım ki, ebediyen sizin olacaktır" dediği gibi.
Tıpkı Fatih Sultan Mehmet'in Doğu Roma'yı sonlandırıp İstanbul'u bizlerin yarınına katması gibi...
Geleceği konuşmak, ona dair vizyon üretmeyi de sağlar. Misal 2023 hedefi koymak, bana göre bir fütüristliktir ve Türkiye'yi daha iyi bir yarına taşımayı sağlayacaktır.
Dünyanın AB'den ve Batı'dan ibaret olmadığını fark etmek, fütüristliktir.
Gerek şart, geleceği öngörmek olsa da yeter şart, ona dair gayretleri çoğaltmakla sağlanır. Misal dünyanın yarınını, gezegenin geleceğini, bilim, sanat, toplum, çevre, barış, coğrafya ve aklımıza gelen hayatın her şubesini, önümüzdeki zamanda nasıl değişeceğini, dönüşeceğini tartışmak şarttır.
Gelecek, herkesin merakındadır. Günde 2 milyon kahve falı açılan Türkiye'de yediden yetmişe hepimizin bir "yarın merakı" vardır. Ülkeyi yönetenlerin, şirketler, kurumlar ve bireylerin yarına dair merakı olduğu sürece "daha iyi bir yarın uğruna" dünü geride bırakabiliyor ve ilerleyebiliyoruz.