Bu çetin coğrafyanın sahibi olmak, yüksek bedel gerektirir. Cennet vatana yönelik tehditler, çok boyutlu ve çok katmanlı mücadeleyi şart koşar. Türkiye, ülkenin bekası için terörizme karşı başlattığı Zeytin Dalı operasyonuyla barış koridoru inşa ederken, zaferlerini anlaşma ve pazarlık masalarında taçlandıracaktır.
Kendi tarihimize yönelik eleştirilerin temelinde şu cümle yatar "cephede kazanıp masada kaybetmek..." Bunun anlamı, zorlu mücadelelerle sahada kazanılan büyük zaferlerin, "anlaşma ve pazarlık masalarında" harcanmasıdır. Sorumluları, millet menfaatlerinin değil, kendi ikbal ve iktidar hesaplarının peşine düşmüş muhterisler, bazen de iyi niyetli fakat beceriksiz devlet adamlarıdır.
Bugün geldiğimiz noktada, böylesi vahim eleştiriye hedef olmayacak bilinç ve gayretteyiz şükür. Hem sahada hem de masada aynı önemde mücadele veriyoruz. Astana süreci, İstanbul İslam Birliği toplantısı, Birleşmiş Milletler'deki Kudüs oylamasında Türkiye damgası ve diğerleri...
Nitekim önce Fırat Kalkanı, ardından geçici ateşkesi kalıcı hale getiren anlaşma masası, derken çatışmasızlık bölgesi ve şimdi de Afrin... Devamında Münbiç, Zeytin Dalı, PKK-PYD hezimeti... Sahada yerli ve milli silahlarla gösterdiğimiz başarıyı masada diplomasi mücadelemizle taçlandırıyoruz. Misal mi? BM'de cihana "dünya 5'ten büyüktür" tezimizi ispat etmekle kalmadık, Trump'a "dünya, dolardan da büyüktür" dedik.
Dünün dünyasında, müzakere masası diplomatlarla kurulurdu. Bugün çok katmalı savaşın müzakere masası daha kalabalık. Ülkenin STK'ları, iş dünyasının küresel aktörleri, akademisyen, medya, sanatçı kimlikler de müzakere masasının oyuncularıdır.
Bize düşen, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin sahada gösterdiği kahramanlığı, küresel arenanın anlaşma ve pazarlık masasında da yinelemektir. Zira cephede kazanıp masada kaybetme lüksümüz yoktur ve her birimizin, kabiliyeti ölçüsünde kamu diplomasisi gayreti göstermesi şarttır.