Çok değil 27 ay önce okyanus ötesinden gelen talimatla FETÖ elemanları, "yolsuzluk soruşturuyorum" gerekçesiyle Halkbank'ın kozmik odasına girmiş, müşteri bilgilerini Ankara'dan İstanbul'a getirip, "birilerine" servis etmişlerdi.
Bu "birilerinin" kimler olduğu, Halkbank yöneticisinin ABD'de tutuklanmasıyla belirginleşmeye başladı. En üst düzeyde takip ettiğimiz bu yeni süreci ben 17 Aralık 2014 operasyonunun yeni sürümü olarak nitelendiriyorum.
Peki, neden Halkbank?
Neden olmasın! Çok değil 3 yıl öncesine dek İran, "teröre destek veren ülkeler" grubunda idi. Yalnızca o mu? BM ambargosuna riayet eden ama Amerika'nın 'kendi malları satılsın" diye uyguladığı kişisel ambargosunu delen Türkiye de 17-25 Aralık operasyonlarıyla bu gruba sokulmakla tehdit ediliyordu.
Bu operasyonlar işe yaramamış, İran ambargosu hafiflemiş ve Halkbank'a infaz girişimi netice vermemişti. Fakat şimdi yeniden Halkbank üzerinden Türkiye'ye saldırı için düğmeye basıldı ve üst düzey yöneticisi gözaltına alındı.
17 Aralık'ın ilk sürümünü, Türkiye'ye yönelik algı operasyonlarını bir kenara bıraksak dahi, petrol ticaretinde aracılıkla bölgenin en büyük ve güvenilir bankası haline gelen Halkbank'a karşı ticari savaş sayabilirdik.
Ancak bu defaki Halkbank üzerinden, sandık öncesi Türkiye'ye yönelik yeni bir saldırıdır. Obama yönetimi artıklarının, ABD'deki FETÖ militanlarıyla işbirliği içinde davranan yargıçların, referandum öncesi pozisyon alma girişimidir.
Netice verir mi? Elbette vermez.
Türkiye hukuk alanında gerekli adımları geciktirmeden atar, diplomatik müdahale zamanında yapılır ve bu ahlaksızca girişim, yine akim kalır.