Kral, kuşlar çarşısındadır. Avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları eğitimli keklikleri satıyorlar...
Padişahın gözü bu eğitilmiş kekliklere ilişir, etiketlerine bakar; "tanesi 1 altın" yazmaktadır.
Ancak içlerinden biri altın kafestedir ve etiketinde "300 altın" yazdığını fark eder. Sorar:
"Neden? Diğerleri gibi görünüyor, nedir onu pahalı kılan?" Satıcı açıklar: "Bu, özel eğitimlidir.
Çok güzel ötmesi bir yana bu sesi duyan nice kekliği etrafına toplar. Avcılar da bu sayede keklikleri daha kolay avlar." "Satın alıyorum" der Kral;
"al sana 500 altın." Keseyi fırlatır, kafesi açar, kuşun kafasını oracıkta koparır.
Satıcı şaşkın; "efendim ne yaptınız? En maharetli kekliğin kafasını kopardınız." Kral gülerek cevaplar: "Bu, kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir. Akıbeti er veya geç ancak budur." Söz eskiden bugüne taşınıyorsa, Hızır'dan sürekli yardım isteyen fakirin öyküsünü atlamak olmaz... Adam, her gün el açıp dua ediyor: "Çok fakirim, ekmeğim, param, çocuğum, evim, çiftim, çubuğum yok. Bana yardım..." Hızır çıkagelir: "Yakarışını duydum, sana yardıma gönderildim. Dile benden ne dilersen ancak bir şartla; sana ne verirsem, komşuna da 2 katını vereceğim." Fakir adam, tanıdık coğrafyadandır ve duraksamadan talebini iletir: "O halde benim bir gözümü çıkar." İhanet kültüründen söz edip tanım vermemek olmaz; İhanet: Bağlı olduğu, savunduğu düşünceden, görüşten vazgeçip ona ters düşenlerden olmak... Ait olduğu topluluğa, aileye, ülkeye kötülük etmek...
Gerektiğinde yardım etmeyip beslendiği sofrayı devirmek... FETÖ, PKK gibi...
Sözü Âşık Hüdai bağlasın: "En yakınım kıysın bana, el ilen öldürmen beni..." Peki, bu yazının ekonomi sayfasında işi ne? İngilizlerin atölyelerimizde gizli kamerayla açığımızı arayıp bizi ihracat üzerinden vurma ihanetinin yerli işbirlikçilerini Dedem Korkut tanımlasın: "Hain hanede ise kapı kilit tutmaz oğul."