Reklam, mezar taşına senin yazdırdıklarındır.
Burada "muteber biri yatıyor" dedirtebilirsin. İtibar ise meleklerin senin hakkında Allah katında söyledikleridir.
Değer yargılarının bilançosu olan itibar, yalnızca kişi ve kurumlara dair olumlu düşünceler toplamı değil, aynı zamanda ekonomik bir değerdir.
İtibarını kaybetmiş biri, zarını yitirmiş hücre gibi, sosyal ölüme yakın durur.
İtibarı inşa etmek ödülleri yılların ardından gelen zorlu bir uğraştır. Ancak itibarı korumak ise daha kritik ve hayati bir iştir. İtibar Yönetimi kitabında Salim Kadıbeşegil "sizin yönetmediğiniz itibarı, rakipleriniz yönetir" der.
İtibarını yönetememiş, etik olmayan adımlarla bunu riske atmış kurumların, uzun vadedeki ekonomik kayıpları, inanılmaz boyutlara varabilir. Size kredi vermezler, halka açık şirket iseniz hisselerinizi satın almazlar.
İtibarın ekonomik bir karşılığı vardır ve kaybedilince oluşan zarar, genelde telafi edilemez noktaya taşınır. Bana göre patronların "itibarını yönetmekten daha önemli" hiçbir işi yoktur.
Bugün pek çok şirket, itibar yönetiminin önemini anlamış durumdadır. Var olan itibarı korumak, olmayan itibarı inşa etmekten daha kolaydır. Sonuçta "kaybedilince üzüleceğin" bir itibar inşa etmişsin demektir.
Burada sorun, itibar açlığı çeken ancak buna ihtiyaç duyan şirketlerin genelde hatalı davranmaları, yalnızca PİAR faaliyetleriyle itibar inşa edeceklerini sanmalarıdır. Değer üretmek ile itibar arasında doğrusal ilişki vardır ve bir başkasına, topluma yarar sağlamadıkça muteber olamazsınız.
İtibar açlığını gösterişli etkinlikler düzenleyerek giderebilirsiniz. Hatta görkemli iftarlar verebilirsiniz. Ancak insanların kalbine dokunmayan, kalıcı yarar üretmeyen hiçbir etkinlik itibar inşa edemez.
Bir şirketin en büyük itibarı, işini doğru dürüst yapmasıdır. Bir kişinin itibarı, kurnazlık değil, değer üretmesidir. Aksi halde itibar açlığından beslenen "in mekânları" zengin eder, altınlı çorbaya yüzlerce dolar öder, "geçici itibar tokluğu" ile yetinirsiniz.