Avusturyalı paraşütçü Felix Baumgartner 14 Ekim 2012'de 39 bin metre yükseklikten gezegene atladığında dünya bu anı izlemiş ve günlerce kamuoyunun gündemini oluşturmuştu. Aynı gün ülkemizde Felix, Türkiye gündeminin ancak 9'uncu sırasındaydı.
Peki, Felix'in atlayışı ilginç ve ilk olmanın dışında ne öneme haizdi? Efsanevi ekip organizasyon başarısı bir yana, atmosfere girişte uzay aracı bozulduğunda astronotları sağ salim yeryüzüne indirmeye dair yüzlerce bilimsel bulgu…
Atlamanın yapıldığı gün boyunca internet, facebook ve twitter gibi sosyal medya üzerinden, kahve toplantıları ve çoğu zaten yazılıp çizilen dost meclislerinde, çok azımız "helal olsun" diyebilmiş, kahır ekseriyet; işi "geyiğe bağlayıp" alay etmişti.
Cern deneyi sırasında bütün insanlık nefesini tutmuş deney sonuçlarının açıklanacağı salondaki boş koltukları dahi saatlerce izlerken bizler neyi mi tartışıyorduk? Hatırlatayım; Seda Sayan ile Erol Köse'nin ağız dalaşını… Kısaca "Seda Sayan maddesi ile Erol Köse parçacığının" çarpışması hikmetini konuşarak büyüttük.
Kâinatın sırrına dair cevaplarla asla ilgilenmedik. Felix'in "çılgınca" girişimini de sallamadık. Şu anda yaptığımız farklı değil. Her birimiz terör eko sistemini besleyen zihin yapısı içinde Türkiye'de terörden cenazeden başka şey olmuyormuş gibi kötü giden şeyleri konuşuyoruz.
Bu halimizle teröre karşı çıktığımızı sanıyor, oysa tam da örgütlerin oluşturmak istediği kaosun değirmenine su taşıyoruz. Hatırlatmak isterim ki neyi konuşursan onu büyütürsün…
Biraz da iyi giden şeyleri konuşsak? Misal bugün son tabyası yerleştirilecek olan yeni Boğaz köprümüzü ve her şeye rağmen pek çok G20 ülkesinden hızlı büyüyen Türkiye'yi…