Uçmak isteyen bir ülke bunu finans sistemi olmadan başarabilir mi? Cevap: Hayır... Çünkü finans, tıpkı insan bedenindeki kan dolaşımı gibidir. En sağlam bünye dahi kansızlıktan yatağa düşer.
Peki, bizdeki finans sistemiyle Türkiye uçabilir mi? Cevap: Hayır... Çünkü mevcut yapıda bankacılık sistemi, tıpkı Amerikalı komedyen Bop Hope'un dediği gibidir: "Banka, ihtiyacınız olmadığını kanıtladığınızda, kredi alabileceğiniz kurumdur."
Kaba anlatımla bizdeki bankacılık "her 100 liralık kredi için 250 lira teminat isteyen" yapısıyla risk almaz, faizden kazanamadığında usulsüz komisyon ve harçlarla mudiyi bunaltır, büyümeye katkı vermeyi öncelemez.
Tam da bu noktada katılım bankacılığı, farklı ve değerli pencere açıyor uçmak isteyen Türkiye'ye... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünkü açılışta tanımladığı gibi, "katılım finans sistemi, varlığa dayalı yapısı, risk paylaşımını esas alması ve spekülasyonlara kapalı olmasıyla" mevcut bankacılık sisteminden tümüyle farklı bir yapıdır.
Tüketimi değil üretimi teşvik eden, işletmelere borçlanmadan kaynak kullanma imkânı sağlayarak kırılganlıkları azaltan yapısıyla bu sistemin Türkiye ekonomisinin itici gücü olacağı aşikâr... Banka ile katılım ifadelerinin ayrıştığı nokta burası işte...
Faiz sisteminin acımasızlığı, adil olmayışı, Erdoğan'ın dikkat çektiği diğer noktalar: "Eğer biz sıçrayacaksak, mesafe alacaksak özellikle acımasız olan bu sistemden ziyade gerçek manada, hakikaten bu katılım sektörüyle bir büyümenin içinde olmamız şart. Bunu yapmadan bir yere varmak mümkün değil."
Vakıf Katılım ile sayısı 6'ya çıkan katılım finans sistemi henüz mevcut yapıda %5'lik pay ile cılız olsa da 2025'lerde %25'lik hedefe pekâlâ varılabilir. Zira ihtiyaçlar paradan para kazanma iştahındakilere inat, büyümeyi artırma, ülkeyi sıçratmaktan yana gelişiyor.
Gelişmiş ülkelerle aramızdaki uçurumlar ancak katılımla aşılabilir. Uçurum aşanın kanatları olmalı... Katılım finans sistemi güçlü kanatlar vaat ediyor bizlere...