Başbakan dün Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nda "zihniyeti değiştireceğiz" diyordu. Değişesi zihniyet teknolojiyi tüketen yapımız.
10 yıldır araştırma ve geliştirmeye bıkmadan usanmadan kaynak ayırıyoruz. Ar-Ge'nin önce yasa sorununu çözdük; ardından "kaynak" sorununu hallettik ve yılda ortalama 6.5 milyar $'ı bu alana harcadık. Fakat sorunun kaynak değil "idrak sorunu" olduğunu da nihayet idrak ettik.
Şimdi zihniyeti değiştirme yönünde adım atmamız gerektiğine ikna olduk.
Zira AR'aştırdığımız halde GE'liştiremeyişimiz altında yatan, zihin yapımız. Üretmek yerine tüketme alışkanlığımız. Örnek mi? Buyrun... 20 yıl önce bilişim konferanslarında sıkça uyguladığım test şuydu: "Bilgisayarı olan el kaldırsın." Önceleri tek tük ama sonraları, salonun neredeyse tümü el kaldırırdı.
Bilgisayarı olanlara devamla şunu sorardım: "En fazla mouse'u mu yoksa klavyeyi mi kullanıyorsunuz?"
Gelen cevapların genel dağılımı ilginçti: %80 mouse, %20 klavye... Benim bu dağılıma getirdiğim yorum, klavyenin üretim, mouse'un tüketim olduğuydu. AR'aştırıyor fakat GE'liştiremiyoruz zira;
Farklı olandan korkuyoruz.
Bize benzemeyenden nefret ediyoruz.
Rakiple düello yerine ona pusu kuruyoruz.
Akıl yerine kurnazlığı tercih ediyoruz.
Sabır yerine telaşa kapılıyoruz.
Merak yerine biati seçiyoruz.
Bilgi yerine kanaat ile yetiniyoruz.
Özgün yerine taklide rağbet ediyoruz.
Kazan/kazan yerine kaybet/kaybet tuzağındayız.
Ödül yerine cezayı benimsiyoruz.
İş yapma tarzımız ve kültürel engeller yetmiyormuş gibi, bize icat çıkarmak için verilen para ile çakallık yapıyoruz. Ar-Ge parasıyla dövizi çıldırtıyoruz, repo yapıyoruz, devleti dolandırıyoruz, şeytani inovasyona sapıyoruz.
Tam da bu sebepten sizin "cari açık" dediğinize ben "akıl ve vicdan açığı" diyorum. Fare toplumundan klavye toplumuna geçmek için değişmesi gereken zihniyet, bu işte...