Önce "gaz-fren" dediler. Yüzde 8.8'lik büyüme gözlerini korkuttu. Küresel kriz bitmedi gerekçesiyle tedbiri abarttılar. Öyle ki "5'nci vitesten 4'e inelim, araba devrilmesin" tutumuyla ertesi yıl rölantiye düşmekten zor kurtulduk, %2.2 büyüyebildik.
Derken 2013'ün mayısında sahne Gezi'den kuruldu, 160 milyar liramıza mal oldu. Bitmedi 17 Aralık operasyonu ile yolsuzluk bahanesi sayesinde 60 milyar dolarımız gitti, Halkbank'ı infaz ettiler. 24 Aralık'ta mega projelerin müteahhitlerini durdurdular. Hasta yatağında Başbakan'a kelepçe takacak kadar darbe sarhoşu oldular.
Türkiye bu badireleri atlattı. Bedelini ödeyerek... Ancak dış şoklara karşı ne kadar dayanıklı olduğunun özgüveniyle daha da güçlenerek... Fakat sorun, içimizdeki takozlara dairdir. Misal iki operasyonun ardından doların 2.39'a fırlamasına göz yuman ve ardından faizi bir gecede 5.5 puan birden artıran Merkez Bankası.
Büyümeyi zaten dert etmemişti, Kuruluş Kanunu'nda "ana işi enflasyonla çelişmedikçe" büyümeye destek vermesini emrediyordu fakat bırakın büyümeyi, enflasyonu bile hedefleyemedi. Yetmedi, Babacan'ın "nitelikli büyüme" tanımıyla "aman tedbiri elden bırakmayalım" freni geldi. Gezi gerginliği, 17 Aralık ve 24 Aralık operasyonları, Merkez'in faiz darbesi, tedbir bahanesiyle içeriden el frenini çekenlerin gayreti ve yavaşlatılan Türkiye... Büyüme rakamlarına bakıp şunu sormak mümkün; büyüme, kimin derdi?
Bırakın dert edinmeyi, operasyonlar ile Türkiye'nin milli gelirini kemiren faturalar... Ayrıntılı hesabını yapmadım ama milli gelirin %20'sini bizden çalanların çizdiği tablodur bugünkü büyüme rakamları...
Büyütmemeyi denediler, bir yere kadar başardılar. Fakat Türkiye ekonomisi de dış şoklara daha dayanıklı iç darbecilere karşı daha güçlü hale geldi. Tedbiri abartıp ülkeyi ekonomi üzerinden zedeleyenleri şimdi daha net teşhis edebiliyoruz.