Sayılı gün çabuk geçer. Dünden itibaren bize geçen G-20 dönem başkanlığını, Antalya Kemer'deki küresel zirve ardından 1 Aralık 2015'te Çin'e devredeceğiz. Lafı başkanlık süresinin hızla tükendiğine getiriyor ve her ne yapacak isek bugünden itibaren 364 gün kaldığını haykırıyorum.
Haykırıyorum zira bayram temizliğini genelde bayram gününe bırakan kültürden geliyoruz. Şükür ki G-20 için diğerlerinden daha fazla ev ödevi yaptık. Yine de içimdeki duygu; G-20'nin önemini toplumun her kesimine yeterince yansıtamadığımızdır.
G-20, karmaşada yol alan dünyada, sorunların çözümünde en yeni ve en yetkin kurum... Birleşmiş Milletler, "dünya 5'ten büyüktür" eleştirisini hak edecek tutumuyla işlevini yitiriyor. IMF, Dünya Bankası hatta Dünya Ticaret Örgütü de öyle. Küresel krizde anladık ki G-20, kürenin elindeki en etkin sorun çözücü ve politika geliştirici kurumdur ve başkanlığı, 364 gün daha bizde olacaktır.
Başkanlık bizde ama bu imkândan maksimum yararlanmak için gayretimiz yeterli mi? Babacan, dönemimizin "kapsayıcılık, uygulama ve yatırım" olarak özetlenebileceğini söylüyor. Ancak G-20 bunlardan daha fazlasıdır ve ekonomiyi aşan ajandasıyla dünyanın odağına yerleşiyoruz.
Başbakan'ın "önceliğimiz, en gelişmiş ülkelerle köprü kurmak" vizyonu, daha kapsayıcı geliyor bana ve bu köprüden yalnızca ekonominin değil, siyasetten dünya barışına, eboladan sosyal sorunlara dek kürenin başını derde sokan her alanda Türkiye'nin kendi tezlerini dünyaya anlatma fırsatı doğacak.
G-20'de görev dağılımını Hazine yapıyor. Çevreden hukuka dek onlarca alan var. Mesela iş dünyasının temsili, B-20 dönem başkanlığı TOBB'a verilmiş. Ayrıca DEİK, MÜSİAD, İSO, TÜSİAD, TİSK gibi kurumlar da süreçte rol sahibi.
Fakat iş dünyasının ben henüz G-20 için çalışma yaptığını göremedim. Diğer pek çok kurum ve STK da G-20 için hangi rolleri üstleneceği, hangi politikaları geliştireceği, ne tür stratejiler oluşturacağı noktasında kayıtsız, ilgisiz. Oysa 364 günün her birinin dolu dolu geçmesi gerekiyor ki Türkiye bu altın fırsatı değerlendirebilsin.