Sandığa doğru yaşananlar iktidar olma uğruna nelerin göze alınabileceğine dair bütün değer yargılarımızı alt üst ediyor.
Ülkenin milli güvenliğine dair kayıtlar, sonuçları hesaba katılmadan küresel ağlara yüklenebiliyor... Kol kırılır yen içinde kalır noktasını çoktan geride bıraktık. Seçim kazanmak için tapeler, kampanyalar ve benzeri pek çok enstrüman kullanılıyor artık. Fakat söz konusu vatan olunca, bunların teferruat kalması gerekmiyor muydu?
Önceki günden başlayarak dün de süren Türkiye ekonomisine dair olumlu haber dizisine bakıyoruz.
Gezi gerginliği ve 17 Aralık operasyonu ardından piyasaları yoğun eleştiri bombardımanına tutanlar, bugün "şarkı değiştirdi" ve daha kurulmadan sandıktan "tek parti Ak Parti" sonucunu çıkardı.
Dünkü açıklamalara bakıyoruz.
Sandığa yönelik propaganda sürecinde, iktidarı yıpratmak için açıklamaların içinde cımbızla "olumsuzlukları" seçip, Türkiye ekonomisine, bankalarımıza ve piyasaya yönelik "olumlu sinyalleri" görmezden geldiler.
Akıl alır gibi değil... İnsafın o yerde namı yok mu? Hadi yok diyelim. Vicdanın su basmanı olmaz mı? Neticede karaladığın, kendi ülken... İtibarsızlaştırdığın, kendi ekonomin...
Sonuçta seçim biter ve ardında, kendi ülkesini hırpalayanların hasarı kalır.
Vicdanını rafa kaldıranlar, akıl tutulmasını nasıl izah edecek? Ülkenin güvenlik sırlarını dahi düşmanlarına servis edecek kadar alçalabilenler, bunun hesabını vermeli. 2 haftadır Türkiye'nin kredi notunu düşürmek için adeta yabancılara yalvaracak kadar nefreti nasıl biriktirdiniz?
Ülkeni eleştirebilirsin. Ancak bunu, daha iyi bir yarın uğruna yaparsın. Hırsız arıyorum diye evini yakmazsın. Ya da kardeşini cezalandırmak için evini yaksın diye düşmanının eline meşale tutuşturmazsın. Yoksa yapabilir misin? Alçaklık hiç bu kadar çukur olmamıştı.