Bayram temizliğini bayram gününe bırakma alışkanlığımız, finansal kaynaklara erişimin giderek zorlaşacağı süreçte, şimdiden tedbir geliştirmemize engel oluyor. Belli ki FED'in basıp dünyaya savurduğu milyar dolarların devamı gelmeyecek. Hal böyle olunca alınan kredinin harcamasına yönelik tutumun değişmesi lâzım…
Borç ile yaşama alışkanlığı, bu borcun ne için alındığını sorgulatıyor bize. Son 3 yıldır yaptığımız, borç ile tüketme karakterine daha yakın… Adı ister sendikasyon kredisi olsun ister fon, gelen parayla ya AVM dikiyor veya verimsiz alanlara yatırım yapıyorduk.
59 bin ihracatçıya karşılık, 56 milyonu yetişkin, bebe ve çocuklarla 76 milyon ithalatçımız var ve bu da ülkenin toplam tasarruflarını kemiriyor. Sadece telefona 2,7 milyar $ ödedik. Yetmedi, kredi kartına fazlaca taksit yaparak "geleceği ipotek" ettik.
Şimdi FED, 10'ar 10'ar azalttığı milyar dolarlık para dağıtımını, kısa sürede sıfırlayacak. Zaten gelişmekte olan ülkelerden gelişmişlere yönelme eğilimindeki sermaye hareketleri, Türkiye'yi de etkileyecek.
Bu aşamada fikrimiz her ne kadar "böyle gitmez, katma değere odaklanmalıyız" ise de alışkanlığım hala "balo" havasında. Biliyoruz ki parti bittiğinde ve balo dağıldığında, fatura için evdeki gümüşleri satma zorunda kalabiliriz. Abartılı bulan; 1994, 1999 ve 2001 krizlerini hatırlayabilir.
Bu süreçte şirketlerin öğreneceği yalnızca finansmanı verimli kullanmak değil, aynı zamanda birlikte iş yapma becerisine mecbur olacaklarıdır. Ölçek ekonomisinin önem kazanacağı bu yeni dönemde KOBİ'lerin "az olsun benim olsun" yaklaşımı, hızla duvara toslayacak. İş birliği yanı sıra iş bölümü de kritik hale gelecek.
Her ikisinin bileşkesinde yeni ekonomi, Türkiye'nin iş yapma kültüründe en büyük belirleyici olacak gibi görünüyor. Güven, bu sürecin kritik dinamiği olacağından "güvenmeyi" diğerlerinden daha hızlı öğrenen ve süreçlerinde kullanan firmalar, pozitif ayrışacak.