Merkez Bankası'nın bir önceki faiz artırma gerekçesini hatırlıyoruz; "fiyat istikrarını sağlamak ve finansal istikrarı desteklemek..." Öncesinde yoğun baskı kurulan Merkez'in buna direnememesi, "enflasyonda ipin ucu kaçmasın" diye büyümenin feda edilmesi tercihine tanık olduk.
Mayıs'tan bu yana yani 6 puan tırmandırılan faizin Türkiye'ye fazladan maliyeti; 30 milyar $. Bu külfeti büyümenin sırtına bindirmek yetmiyormuş gibi faizleri 1-2 puan daha tırmandırmanın yeni yolları deneniyor.
Önce de yazdık... Bu yollardan en sinsi olanı; kamuoyu üzerinde "faizler tırmanacak" beklentisini oluşturmaktır. Algı bir kez "artacak" üzerine kurulduğunda, faiz tırmanışı kulaklara "normal" gelmeye başlayacak.
Tıpkı bundan önce Merkez'in faiz artışına zorlandığı gibi... Üstelik gerekçeler de tıpatıp aynı... Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek misali; kuru çıldırtıp, borsayı alaşağı edip faiz artırmayı "tek seçenek" haline getirmek...
Merkez'in buna direnci bu defa da kırılacak mı? Kritik soru budur. İş dünyası "Türkiye'yi faizle durdurma" diye sesleniyor Erdem Başçı'ya... 21 Ocak'taki Para Politikası Kurulu toplantısının ardından; Merkez'in direnip direnemediğini göreceğiz. Ya da direnmediğini...
Dün Morgan Stanley, Merkez'in faiz adımı atmamasının ardında yatan iki önemli faktöre değindi. Bunlardan biri "Lira'nın itibarını" zedelememek. Faiz artışı ile kurda geçici istikrar sağlansa dahi, bir sonraki adımda daha da zayıflığa yol açma ihtimali var.
İkincisi de 17 Aralık operasyonunun ardından ekonomiye yapılan suikast ve siyasi istikrarı yok etme girişiminin, yakında yerini "sakinliğe" bırakacağı, ancak tırmandırılan faizin, büyümenin ayağına pranga olacağı gerçeği... Geçen yılın "gaz-frencileri" bu defa karşımıza "nitelikli büyüme" yalanıyla gelmiş bulunuyor. Yalan zira "büyüme, küçül" talimatına "nitelik" adı konulmuş. Devam edeceğim...