Araştırma geliştirme harcamalarımızın milli gelire oranı %0.48'den %092'ye çıkmış bulunuyor. Bu oranı %1 olarak yuvarlarsak, rekabet ettiğimiz ulusların %2-4 oranına ulaşmaya daha vakit var diyebiliriz. Nitekim 2023 hedefleri arasında, Ar-Ge harcamalarının 60 milyar $ ile milli gelirin %3'üne çıkarılması bulunuyor.
Yasa sorununu çözmüş kaynak ayırmada hayli yol almışız. Fakat Ar-Ge harcamalarının niteliğine bakınca, farklı sorun alanları gözümüze çarpıyor ki bunları bir an önce çözmek zorundayız.
Aksi halde harcamaların tam karşılığını alamaz, AR'aştırdığımız halde yeterince GE'liştiremeyiz.
Teknokentlere dair nitelik sorununa dikkat çekerken, "emlakçılığa varan" başarısız örneklerden bahsetmiştim.
Geçenlerde kurumsal finansmancı Doğan Taşkent, hayati noktaya dikkat çekti: "Teknoloji dendiğinde sadece internet, oyun ve mobil anlaşılır oldu." Küredeki teknoloji algısı, tarımdan gene, çevreden atoma dek 360 derecede şekillenirken bizim Ar-Ge gayretimizi, 1 derecelik açıya mahkûm ediyor olmamız, sorgulanmalı... İnovasyon Haftası etkinlikleri, teknolojideki bu dar açımızı sorgulamaya başladığımız yer oldu. İnovasyonun buluşçulukla, buluşun da bilişimle sınırlandığı tezime THY Genel Müdür Temel Kotil destek verdi. "İnovasyon aynı zamanda bir keçiden daha fazla süt almayı düşünebilmektir."
Teknolojiyi, harcaması, eğitimi ve projeleriyle dar alana hapsetmek, Ar-Ge'den umulan faydayı azaltıyor. Mesela tarım...
4 mevsim 7 iklim, suyu, fauna ve florası ile hem kendini hem de civar coğrafyasını besleyebilecek kabiliyetiyle Türkiye, Ar-Ge radarını bilişimin dışına taşırmak zorundadır.
2 bin yıl önce en ileri teknoloji hamlesinin, pazuların yetmediği yerde hayvan gücünü tarımın emrine vermeyi sağlayan "koşum takımları" olduğunu unutmayalım. Teknolojiyi, internet, oyun ve mobilin dışına da taşıralım.