İki sinsi dalga, güç biriktirmeye başladı. Birincisi 17 Ekim'i milat alıyor. ABD'nin borç tavanını çözememesi halinde düşeceği "temerrüt" ile yeni kriz söylentileri yayılıyor. İkincisi de Türkiye'nin önündeki seçimler üzerinden "siyasi istikrarsızlık" mesajları pompalanıyor.
Birinci dalganın faili, finansal tiranlar... FED'in "tahvil alımını azaltabiliriz" açıklamasında küreyi yangın yerine çevirip voliyi vurmuşlardı. Daha sonra FED'den "alıma devam" sözleri geldi ve bu da yeni yaygara konusu oldu. Bilekten kurmalı kol saati gibi... Aşağıya da yukarıya da gitse, her hareketten güç toplayan bu sistemin son gerekçesi; 17 Ekim. Obama'yı sağlık reformu üzerinden köşeye sıkıştırmak isteyen Cumhuriyetçilerin bu iç siyaset manevrası, küresel köyün meydanında yaşanınca, bütün ülkeler bundan etkileniverdi.
1 Ekim'de kepenk kapatınca dünya yıkılacak sandık, etkisi geldi geçti. Kara gün senaryoları yaşanmadı. Clinton dönemindekinden daha ağır fatura çıkar, dünya borsaları karışır dendi, olmadı. Finansal tiranların yeni umudu; 17 Ekim'deki "temerrüt" korkusu. ABD borçlarını ödeyemez hale gelince, alacaklılar üzerinden domino etkisi dünyayı vuracak. Öyle mi?
Bana göre bu bir propaganda. Hem de en âlâsından... Amaç belli: Piyasalara panik havası estirip, pozisyon almak. Kurt dumanlı havayı boşuna sevmiyor. Burada sorun, 17 Ekim'e dair bütün beklentilerin satın alınmış olmasına rağmen, bu gerekçeyi içeride abartarak dillendirenlere kulak kabartılmasında.
Nitekim aynı grupların, seçim sürecindeki siyasi atmosferi bahane edip ekonomi yönetimini kendilerine nema sağlayacak düzenlemelere zorlama gayretini görüyoruz. Uyarı değerlidir ama kriz goygoyculuğu yıkıcıdır, suçtur.