Yarına dair iyimserlik, yakın geleceği ne kadar etkiler? Bu sorunun "ne kadar etkiler?" bölümünün cevabı yoktur ama beklentilerin geleceği şekillendirdiği doğrudur. Kimyada çekirdek ağırlığını öğrenen demir atomu, davranışını değiştirmez. Fakat ekonominin atomu sayılan insan, beklentileri değişince, davranışı da farklılaşabilir. Zaten bu yüzden ekonomiyi sosyal bilimlere dâhil ediyoruz.
En son, Dünya Bankası Türkiye Direktörü, "2013'ün, geçen yıldan daha iyi geçeceğini" düşündüğünü söyledi. Martin Raiser %4 büyüme öngörüyor ve küresel stres düzeyindeki gerilemeye paralel olarak Türkiye'ye yeni fırsatlar açıldığını düşünüyor.
Aslında Bütçe sürecinde hükümet üyelerinin, izleyen zamanlarda çeşitli ekonomi STK'ları ve raporların da söylediği aynı: 2013 daha iyi bir yıl olacak. Fakat "iyi, daha iyi" noktasında, beklentinin altını hangi "iyileştirmeler" ile dolduracağımız, netleşmiş değil.
Biliyoruz ve görüyoruz ki kur politikası üzerinden sağlanacak iyileşmeler, sınırlı... İnovasyon desen, araştırıyoruz ama henüz "geliştiremiyoruz" noktasındayız. İstihdamdan üretime dek daha iyi performans göstereceğimiz, akla yakın geliyor. Anketlerin ortaya koyduğu "iyimserlik" bu duygunun beyanı niteliğinde...
Benim bu noktadaki kaygım şu: İyimserlik her şey olabilir fakat tek başına bir yöntem değildir. Makroekonomik başarılarla alacağımız yol bellidir ve küresel krizdeki çözülmeye paralel, ülke ekonomisine sağlanacak katkının sınırları var.
Temel sorunu ertelediğimiz sürece, iyimserlik mazeretiyle 2013'ü harcayacakmışız gibi geliyor bana. O da şudur: Şimdiki verimlilik düzeyi ile süratimiz bellidir. Sürdürülebilir yüksek büyümenin dinamosu, yapısal reformlar, işletmelerin değer yaratmayan iş süreçlerini dışlamak, yönetişim ve emeğin verimini artırmaktır.