Bakan Ertuğrul Günay, "Derinleşen Global Krizde Türk Turizmi İçin Riskler ve Fırsatlar" konulu zirvede konuşuyor; "her yol Roma'ya çıkar sözündeki Roma değil, İstanbul'dur." Gerekçesi, 7 bin 500 yıllık İstanbul'un küresel önemini kavrayıp "İstanbul ile ilgili maddi ve manevi büyük bir sorumluluk altında olduğumuz" gerçeği...
Günay bunun için daha ciddi kamuoyu baskısı talep ediyor ve "inanılmaz lobilerden" şikâyetle "bu rant açgözlülüğü İstanbul'u ağır ağır bir ahtapot gibi sarmaya başladı" diyor.
Burada temel yaklaşım, Türkiye'nin turizm ikbalinde İstanbul potansiyelinin yeterince değerlendirilmediğidir. Geçenlerde yalnızca "fotoğraf ekonomisi" üzerinden, kente dair bilgi oluşturmadaki aymazlığı yazmıştım. Yalnızca "kendini değil, kentini de çek" diyerek, dünyadaki 18 bin turizm varış noktası içinde İstanbul'u ilk 10'a koyabilmenin "tanıtım" bacağına dikkat çekmiştim.
Bildik söylemle "başka İstanbul yok" derken, turizm için bu altın fırsatı, kent rantına gözünü dikmişler yüzünden ziyan etmek yerine, kenti küresel arenada bir yıldız yapmak, elimizde...
Turizmde Antalya'nın yeri, kitleye yönelik oluşudur. Fakat İstanbul, taşıdığı potansiyeller itibarıyla onlarca Antalya değerindedir. Ancak İstanbul'u "turistanbul" yapabilmek için üst bilince ihtiyaç var.
Biz eğer böyle bir açgözlülüğe, böyle bir rant hırsına Türkiye turizmini, doğasını, tarihini teslim edersek bu büyük bir tehlikedir.
Benim dikkate getirmek istediğim, Bakan Günay'ın bu doğru tespitinin, ardına "çözüm" konulmadıkça, pratikte "işe yaramayacağı" gerçeğidir. Turizmde "Sultanahmet kümelenmesi" örneği, neler yapılacağı kadar, nasıl hayata geçirileceği konusunda pekala bir laboratuvar olabilir.