Ekonomiyi kayıt dışından kurtarmak için gönül ister ki bütün işlemleri "banka" üzerinden yapalım. Ne derece etkin uygulandığını bilmesek de "8 bin liradan yukarısı için" buna mecburuz da...
Devletin vergisini takip etmek, yasadışı mali kaynakları izlemek için paraya dair bütün işlemleri bankacılık sistemine almak, akla yakın geliyor. Ancak bir sorun var, o da içine girmeye zorlandığımız sistem, bunun bedelini "kabul edilemez" noktalara taşıyor. Hal böyle olunca, yasal zorunluluk dışındaki para, açık piyasa işlemlerinde, gri alanlarda dolaşır hale geliyor.
Bankacılık sistemi iyidir de, pos cihazları üzerinden postu bankalara kaptırmış esnafın yüksek komisyon ücretleri yüzünden ödediği "bedel", giderek ağırlaşıyor.
Benzer sıkıntı için küresel kriz başladığında Babacan "taksiyle götürsek EFT'den ucuza geliyor" demiş, bankacılar da "o halde taksiyle götür" diyebilmişti. Aynı süreçte kredi kartı taksitleri üzerinden "kaynak aktarımı" söz konusuydu.
"Dilersem yoğurdumu 12 taksitle alırım, kime ne?" zihniyeti bugün, işletmeleri kredilendirmekten ziyade, birey ve esnaf üzerinden "fahiş kâr" peşinde... Ancak esnafın eli de armut toplamıyor. Eğer komisyon ile insanları bezdirirsen, karşıtlığını da beslemiş oluyorsun.
Nitekim kendi beldesinde, güven üzerine kurulu müşteri ilişki gücüyle esnafın kredi kartından çıkıp senede dönmesi, son derece akılcı bir tutum. Semtindeki hemşerinizle "karşılıklı güvene" dayalı senet sistemiyle çalışınca, belki "protestolu" riski alıyorsunuz fakat bankalara ödediğimiz komisyonları hesaba katarsak, bu riskler kabul edilir hale geliyor.
Özetle, her işlemde bankaya ütülmek yerine, senet ödenmeme riskine rağmen "cazip" hale gelmiş bulunuyor.