İstanbul Boğazı, dünyada hem nehir hem deniz formundaki nadir coğrafyaların başında geliyor. Karadeniz havzasını dünyanın diğer bölgelerine bağladığı için de küresel stratejik öneme sahip. En az bunlar kadar önemli olan ise, burası bizim evimiz. Ülkedeki her 7 kişiden 1'inin yaşadığı, ekonominin yarıya yakınının döndüğü İstanbul'un Boğaz'ı...
Bugün evimiz, çevre felaketi tehdidi altında. Çanakkale'yi unutmuş değilim ancak İstanbul geçişi, deniz trafiği için çok daha fazla riski barındırıyor. Üstelik tehdit altında olan yalnızca Türkiye ve İstanbul değil; tüm yeryüzü...
Sorun yılda 150 milyon ton petrolün buradan tankerlerle taşınmasında yatıyor. Her ne kadar Montrö ile düzenlenmiş bir geçiş düzeneği olsa bile yıllardan beri artan trafik, "kökten çözümleri" zorunlu kılmaya başladı.
Kökten çözüm, petrole başka bir geçit bulmaktan ibaret. Bunun da doğru adresi, gerek çevre güvenliği ve gerek maliyetler açısından, by-pass boru hatları... Zihnimizde bu kökten çözüme yer açmak için yeterince Boğaz geçiş kazası yaşamadık mı zaten...
Genelde daha iyimser olanların söylediği; yeni tankerlerin daha güvenli, teknolojinin daha gelişkin olduğu yönünde. Bu yüzden boğazımızdan petrolü geçirmenin riskini fazla bulmayanlar var.
Oysa pratik, başka şeyler söylüyor bize. Exxon Valdez kazası, ileri teknolojiyle donatılmış dev tankerde yaşandı ve tarihte bugüne kadar insan eliyle gerçekleşmiş en büyük çevre felaketi oldu. Mart 1989'da Alaska kıyılarına 10.8 milyon galon ham petrol akıtmasının sorumlusu, bu süper güvenli(!) tankerin alkolik kaptanıydı. Deniz canlıları ve Alaska hâlâ bu facianın sonuçlarına katlanıyor.
Tanker taşımacılığına bu kazanın ardından getirilen yüksek standartlara rağmen kazalar devam ediyor ve aradan geçen 22 yılda, 10 büyük facianın yaşanması, bunun kanıtı...
Temel soru hâlâ aynı, dünün tanker kaptanları, bugünkülerden daha mı dikkatliydi? Hayır! Yalnızca Boğaz'dan geçirdikleri gemilerin çevreyi tahrip gücü düşüktü. Bugün gemiler büyüdü, doğalgaz, petrol gibi "yüzen bombalar" çoğaldı. Meksika Körfezi'nde BP sızıntısında olduğu gibi dev çevre felaketleri, daha sık yaşanır oldu.
Her gün 10'u 200 metrenin üzerinde dev, 25'i petrol ve doğalgaz yüklü yüzer bomba, geçiş yapıyor; yüreğimizi ağzımıza getirerek. 26 günde 1 kaza, artık sıradan bir istatistik oldu.
Kılavuzlu geçişler ve diğer deniz trafiği düzenlemeleri tehlikesiz yüke sahip gemiler için geçerli. Petrol ve doğalgaz gibi tehlikelerle yüklü "yüzer Vezüvler"in asla Boğazlara sokulmaması gerekiyor. Binlerce tonluk lav benzeri yüküyle Boğaz'da patlayacak bir yüzer Vezüv, İstanbul'u pekala Pompei'ye çevirebilir.
Bolu Tüneli'nden tanker geçirmeme gerekçemiz, Boğazlar için de geçerlidir; Çevre Güvenliği ve İstanbulluların yaşam hakkı! Başbakan'ın dün yeniden gündeme getirdiği "by pass boru hatlarına ağırlık verilmesi" konusu, bu açıdan son derece önemli.
Boğazlarda tehlikeli yük taşıyan tankerlerin oluşturduğu trafiğin azaltılması, Samsun-Ceyhan alternatifinin hayata geçirilmesi, muhtemel felaketlerin, "risk gerçekleşmeden önce" önlenmesi ve diğerleri...
Nâzım Hikmet'in "çınarlı kubbeli mavi bir liman" dediği İstanbul için, "gözyaşı dökmeden" tedbir geliştirmenin adı da zaten boru hatlarına ağırlık vermektir.