Türk iş dünyasında yeni bir ayrımın ipuçlarını kovalıyorum. Görünen, dış pazarları için krizingeçmesini bekleyenler ile ekseninikaydıracak yeni pazarlar arayanların "ayrışmaya" başladığı...
Babacan, Avrupa'da yaşanan ekonomik daralmadan etkilenmemek için Asya'ya yönelmekten söz etti dün. Aslında bunu, "krizin geçmesini bekleyenler" de biliyor fakat yeni pazarlar aramanın "maliyetini" üstlenmeye hazır değiller.
Eksen kayması tartışmalarının yoğunlaştığı geçen yıl, çok sayıda büyük firma, işi biraz da "ideolojik" renge büründürerek, bunu tehlikeli bulduklarını ifade ediyordu. Hatta Yabancı Sermaye Derneği'nin refleksi, bu eksen kaymasını "muasır medeniyetten yüz çevirme" noktasına kadar taşınmıştı. Aslında dillendirilen korku, Batı'nın ekonomik krizine karşı planların henüz ortada olmamasıydı.
Bugün bizim büyük ve hatta orta boy firmaların, "eksen kayması" üzerine çalışması var. Bakanların Asya ve Afrika ülkelerine yaptığı gezilere olan "ilgi" de zaten bunu gösteriyor.
Fakat sorun, AB ve ABD'den farklı bir varoluş gerektiren Asya ve Afrika iş kültürü konusunda yeterince ders çalışmamaktan kaynaklanıyor.
Tuhaftır, yığınca işletme okulumuz, iktisat fakültemiz ve benzeri ekonomi odaklı üniversitemiz var fakat buralarda henüz, Çin Pazarı, Pasifik İş Kültürü, Arap Şirketleri gibi derslere başlamadık. Belli ki Avrupa'nın ekonomik kışı, umulandan uzun sürecek.
Belli ki küresel krizin doğurduğu daralma, ihracatçımızı bunaltacak. Peki madem bunları biliyoruz... O halde neden hâlâ pazarımızın eksenini kaydırmıyor ve daha nitelikli ihraç malı üretimine başlamıyoruz?