Van'ı vuran Erciş'i yıkan 7.2'lik deprem, ezberleri bozmaya başladı. Güçlü ve zayıf yanlarımız belirginleşti, ev ödevimiz şekillenmeye başladı. Bunlardan en önemlisi "depremle yaşamaya mecburuz" gerçeğinin, zihinlerimize bir kez daha kazınması oldu.
Depremin ardından tek yürek haline gelen Türkiye'nin başarabildiklerini sıralayalım;
10 yıl öncesine göre daha duyarlıyız. Deprem değil bina öldürür gerçeğini daha iyi kavradık.
Olan bitene ekran başında üzülmekle yetinmiyor, sürece bizzat katılarak yardım yapıyor, bağış topluyor, Van'a Erciş'e gidiyor ve depremzedelerin akıbetini takip ediyoruz.
Dün, yardım yapmak isteyenlerin elinde Kızılay, devlet kurumları ve birkaç STK dışında araç yoktu. Bugün daha hızlı, yatay ve mikro ölçekte kampanyanlar düzenleyebildik. Akıllı telefonlar üzerine düşeni yaptı, Twitter ve SMS çok fazla işe yaradı.
Afet Koordinasyon merkezleri, 10 yıl öncesine göre daha yetkin hale geldi. Katılımcılık düzeyi arttıkça üretilen fayda da çoğaldı.
Deprem yardımının yalnızca giysi ve çadır olmadığını gördük. Katalitik soba, pişirilmeye gerek duymayan gıda ve konserve, temiz su, seyyar tuvalet, çadırdan daha nitelikli konteynır ev, Kürtçe bilen psikolog, lojistik uzmanları gibi, ihtiyaçları fark ettik.
Peki eksiklerimiz? İyileşmeye açık alanlarımızı sayalım:
Yardım yönetimi ve lojistik uzmanlığımız eksik.
Gönüllü yönetimini hâlâ beceremiyoruz.
Yardım toplamadaki enerjimizi, bu yardımı, doğru noktaya, kişiye doğru zamanda ulaştıracak akla dönüştüremedik.
Deprem Van'ı veya Erciş'i vurduğunda, ücra köyleri daha fazla mercek altına almamız gerektiğini anladık.
Bugün itibarıyla hepsine ulaştık fakat ilk 4 gün "gözden ırak" beldeleri, gönlümüze ve aklımıza getiremedik.
Olmasın dileriz ancak bir sonraki depremde neyi nasıl yapacağımız kadar, "neleri yapmayacağımızı" da öğrendik.
Bugün Van hızla yaralarını sarıyor. Ancak kış yeni başladı ve depremzedeleri zor günler bekliyor. Ayni yardım maddi katkı veya bizzat bedeniyle orada var olanlara şükranlarını en iyi özetleyen cümle şu "bir gün sen düşersen, ben de seni kaldıracağım."
Özetle "bugün bana ise yarın da sana." Bugün Van'a ise yarın sizin de başınıza gelebilir.
Bir sonraki adımda yapılacaklar da net artık:
Çadır başına nüfusu azaltmak. Bu daha fazla çadır demek.
Çadırdan konteynır ev gibi geçici konutlara geçmek.
Kış sezonunda kapalı duran turizm tesislerimizde çadırdan geçici konuta geçerken bir süre konuk etmek.
Hali vakti yerinde olanlar, Mersin gibi illerimizde kiraya çıktı. Depremzedelere kira yardımı sağlamak.
Boş duran yazlıklarımızda kışlamalarını sağlamak.
Evim evindir kampanyası örneğindeki gibi, onları ilimize evimize konuk etmek.
Belki de en önemlisi, yıkılacak evlerin yerine, TOKİ standartlarında beton, malzeme ve mühendislik eseri binalar dikmek.
Son olarak, başta İstanbul olmak üzere fay hattı kuşağındakilere "depremle yaşama" bilinci aşılamak.